16 Aralık 2012 Pazar

Gecikmiş bir yazı: Bodrum

Yine iki haftayı bulmuş yazmadığım. Oysa dolu dolu geçen bir iki haftaydı.
6 Aralık'ta Çağrı işinden ayrıldı ve aylar önce kampanya döneminde aldığım Bodrum biletlerimizle 7 Aralık Cuma sabahı Bodrum'a uçtuk. Haziran ayında biletleri alırken, böyle tam eski işten ayrılıp yeni işe başlayacağı döneme denk gelebileceğini düşünmemiştim tabii. Hatta nasıl izin alabileceği konusunda endişelerimiz de vardı. Ama her zaman söylediğim gibi, gezebilmek için biraz risk almak gerekiyor. Ucuz bilet buldun mu çok düşünmeden alacaksın :) Sonuç olarak ne eski ne de yeni işinden izin almasına gerek kalmadan iki günlük bir kaçamak yapmış olduk. Biletin bu tarihe denk getirilmiş olmasının nedeni Çağrı'nın yaş günü olmasıydı.
Cuma sabahı 6:30 uçağına yetişmek için evden saat 4 civarı çıkmak pek sevimli olmasa da (ucuz biletlerin en erken ve en geç uçuşlar için olması tesadüf değil) sabah 9 gibi Bodrum'da deniz kıyısında kahvaltı ediyor olmak harikaydı!

Ayağımızın tozuyla :)

Kahvaltı tabaklarımız biraz iriceydi. Etrafımızı saran kedi ve köpek ordusu porsiyonların iriliğine alışık gibiydi :) Özellikle kahvaltı edilen masalara yanaşıp dik dik bakmak ve ara ara patileriyle elimizi dürtmek suretiyle öğünümüze ortak oldular :)

Peyniri burnuyla yemiş olan kedicik

Kaynamış yumurtayı kapmak için köpeğe meydan okuyan cesur kedicik :)

Kahvaltıdan sonra otelimize yerleşip dinlenmeye çekildik. Sabah 3'te uyanmış olduğumuz için, erkenden pilimiz bitmesin diye uyumak lazımdı. Kocam güzel uyudu da ben her zamanki gibi öğlen uykusu olayını pek kıvıramadım ve beşer dakikalık kestirmelerle yetinmek durumunda kaldım :(

Uykudan sonra kendimizi sokağa attık. Endişelerimizin aksine güzel bir hava vardı. Arada bir atıştıran yağmur, muhteşem bulutlar ve güneş: güzel fotoğraflar için harika bir üçlü. Hava erken kararacağı için kültürel gezilerimizi ertesi güne bırakmaya karar verip, şehir içinde oradan oraya dolaşmakla yetindik. İki sezon Bodrum'da çalıştığım için ilk kez gelen kocama muhtemelen çok ilgisini çekmeyen "bak! burda şunu yapardık, burda bunu yapardık", "aa burda bu vardı,değişmiş" cümleleriyle süslenmiş küçük bir şehir turu yaptırdım.

Sonra, gerçekten de eskiden orda olmayan :) deniz kenarında harika manzaralı bir yer bulup günü aşağıda gördüğünüz muhteşem manzarayla batırdık.

garsona gülümserken :)

muhteşem renkler
oturduğumuz bar masasının harika manzarası

Geçmişte muhteşem kuplarını yediğim ve yürürken önünden geçtiğimiz Tarihi Yunuslar Karadeniz Pastanesi'ne bir koşu gidip, kocama küçük bir yaş günü sürprizi yaptım.


sanki benim yaş günüm :)

Planladığımızın aksine, bütün gün bir şeyler tıkındığımız için, yaş günü yemeğini ertesi güne bırakmaya karar verdik ve erkenden odamıza çekildik. Evinde televizyon olmayan bir çiftin, ev haricinde gittiği her ortamda gözünü ayırmadan televizyon izlemesi neye işaret ediyor bilmiyorum ama biz bunu hep yapıyoruz :) Otel konaklamalarımızın vazgeçilmez eğlencesi: televizyon! Biraz oyalanıp, ertesi gün çok da gecikmemek için yattık. ( Pardon gece gece McDonald's a gidip yemek yeyip dönmemizi atlamışım!)

Sabah kalkıp otelimizde kahvaltı ettikten sonra kültürel aktivitelerimizi gerçekleştirmek için kendimizi dışarı attık. İlk önce otelimizin hemen yanındaki Zeki Müren Müzesi'ni gezecektik ancak henüz müze kart almamış olduğumuz için, kale gezisinden sonra buraya geri gelmeye karar verdik. İki saat kadar, Bodrum Kalesi'ni ve içindeki Bodrum Su Altı Arkeoloji Müzesini dolaştık ve Çağrı harika fotoğraflar çekti.

Çekilen yüzlerce fotoğraftan bir kaç tanesi aşağıda.





Kalede uzunca bir süre zaman geçirdikten sonra öğle yemeğimizi yemek için Bodrum yazlarımdan bildiğim Nazik Ana'ya gittik. Kış sezonu olduğu için çeşit azdı ama yemekler her zamanki gibi lezzetliydi.

Ardından Mozole'yi ve Zeki Müren Müzesi'ni gezip dinlenmek için otelimize döndük.
Bodrum'a gelirken, Çağrı'nın yaş günü için yemek yiyebileceğimiz mekanları araştırmış ve internette güzel yorumlar okuduğum Berk Balık'ta karar kılmıştım. Otele geçerken, akşam için yer ayırtalım diye uğradık ve dolu olduğunu öğrendik. Başta biraz üzülsem de , ikinci seçenek olarak cepte tuttuğum Meyhane Evgenia'yı ve yer aldığı sokağı görünce "iyi ki yer yokmuş" dedik. Bodrum'da küçük bir Nevizade görüntüsü oluşturan, balık pazarıyla iç içe bir sürü balık lokantasının olduğu harika bir sokak olduğunu hiç bilmiyordum. Asıl şaşırtıcı olan, bu mevsimde o kadar kalabalık olmasıydı. Hem Çağrı'nın yaş günü için hem de yeni işi için güzel bir kutlama yemeği oldu :) Hatta çok sevmememe rağmen, ben bile bir duble rakı içtim kocamla birlikte :)

Bu da kısa tatilimizden son kare



Bu yemekle birlikte küçük hafta sonu kaçamağımız da sona erdi :( Sabah beşte kalkıp, yağmur ve fırtına eşliğinde yola koyulduk ve 8:10 uçağıyla evimize döndük.

Keşke böyle kısa tatillere daha sık zaman bulabilsek.

İLKE


2 Aralık 2012 Pazar

Yeni bir pazar yazısı

Bu ara yazmayı oldukça ihmal eder oldum. Bir de yazdığım günleri Pazar'a denk getirmeyi başarınca, yazılara koyacak başlık bulamaz oldum :)

Dün ofisten kızlar bana çaya geldiler. Bu aylardır planlamaya çalıştığımız ancak bir türlü tarih tutturamadığımız bir buluşmaydı. Normalde misafir ağırlayacağım zaman çok kolay menü belirlerim ama nedense bu sefer basiretim bağlandı. Son güne kadar fikir değiştirip durdum. Hatta karar vermiş olduğum menü bile, pişirme aşamasında eksik malzeme yüzünden küçük değişikliklere uğradı.

Bu sefer fotoğraflarını çekmeyi unuttum ama menü şu şekildeydi:

* Tuzlu kek (patatesli, peynirli, otlu)
* Otlu, havuçlu patates püresi
* Garnitürlü patates salatası
* Etimekli ekmek kadayıfı
* Elmalı milföy tatlısı ( Arkadaşımın şu tarifinden faydalanarak)

İki, üç ve dört numaralar sık sık yaptığım şeyler. Bir ve beşi ilk kez denedim. Güzel oldular.
Hatta bugün başka bir arkadaşım daha çaya gelecek diye hepsini biraz fazla yapmıştım. Gidip gelip yiyoruz :)

Dünden bir kare aşağıda



Bu hafta içerisinde çeşitli sebeplerle rutin öğle yemeklerinin biraz dışında yemek organizasyonlarımız oldu.

Birincisi Çarşamba günü, stajerimiz Ayça'nın geçmiş yaş gününü ve şirketteki birinci senesini kutlamak için çıktığımız öğle yemeği idi. Ofise yakın, bir kaç kez gitmiş olduğumuz ama sonradan isim değiştiren Limma'ya
gittik. Müşterilerinin tamamını çalışan insanların oluşturduğu bir mekanda toplam bir saatlik yemek saatinin 45 dakikasını sipariş bekleyerek geçirmek kötü bir deneyimdi. Üstelik, sipariş verirken, makarnamın sosunda ya da içinde kesinlikle sarımsak olmaması gerektiğini belirtmiş olmama rağmen, 45 dakikanın sonunda buram buram sarımsak kokan bir yemek almak gerçekten inanılmazdı. Yiyemeyeceğimi ilettiğimde, kapıda bizi karşılayıp siparişlerimizi alan, yetkili biri olduğunu düşündüğüm hanım, alternatif bir çözüm bile bulmaya çalışmadan "benim hatam değil" diyerek işin içinden sıyrıldı ve son beş dakika kala alelacele içtiğim çorbanın ücretini almaktan da çekinmedi. Elbette bir daha oraya gitmeyi düşünmüyorum!

Cuma günü ise yöneticimiz bizim ekibi, Arnavutköy'deki Eftelya'ya bir yıl sonu yemeğine götürdü.
Bu seferki mekan, manzara, menü ve servis açısından muazzamdı. Bir kaç ara sıcakta sarımsak durumu sorduğumu farkeden garson, kalamarımı bile bana özel sarımsaksız pişirtip getirmişti.
Fiyat skalası açısından kendi sosyal hayatımda pek geleceğim bir yer olmasa da, servisini beğendim mekanlar listeme girdi bile.

Bugün başka bir arkadaşımın daha çaya geleceğini söylemiştim. Şehir dışına çıkması gerektiği için gelemeyeceği dün gece belli oldu. Yaptığım mamalar için üzülmüş olsam da, sabah korkunç bir karın ağrısıyla uyandığım için, arkadaşımın gelmemesi isabet olmuş diye düşündüm. Zira sancıdan tepinir vaziyetteydim.
Hatta bu saatte hala devam ediyor karın ağrım. Sanırım neden kistler!
Malum planlarda şimdilik bir sonraki aya ertelendi :)

Sevgiler

İLKE

Sayfalar