28 Kasım 2014 Cuma

Bebek ihtiyaç listesi - değerlendirme

Geçen yıl bu zamanlar,şu ve şu yazılarda, Deniz için yaptığım ihtiyaç listelerini paylaşmıştım. Bu listeleri hazırlarken onlarca blog okumuş, kendi süzgecimden geçirmiş ve minimum eşyayla maksimum fayda sağlayabilmeyi ummuştum. Tabii ki her bebeğin ve hatta her annenin beklentilerinin farklı olduğunu da göz önünde bulundurmuş ve bir süre sonra bir değerlendirme yazısı yazmayı da planlamıştım. Açıkçası bu yazı uzuunca bir süredir taslaklarda bekliyordu. Ancak ilk yazmaya başladığımda Deniz yanızca dört aylık olduğundan ve bu süre zarfında her şey değiştiğinden, 11 ay güncellemesiyle karşınızdayım.
Önce listeleri aşağıda paylaşıp, kullanım durumlarını değerlendireceğim. Sonrasında da ek olarak faydalandığımız eşyaları anlatacağım.

GİYİM
Yarım kollu çıtçıtlı body (yenidoğan, 0-3 ay ve 3-6 ay karışık)
Uzun kollu patikli tulum (yenidoğan, 0-3 ay ve 3-6 ay karışık)
Lastiksiz bebek çorabı / 5 adet
Penye eldiven / 3 adet
Penye önlük / 3 adet
Penye yelek / 3 adet
Penye başlık / 5 adet
Astronot ya da dışarda giyecek kalın tulum / 1 adet


Özellikle ilk aylar bebek inanılmaz bir hızla büyüdüğü ve çok kısa bir sürede beden değiştirdiği için, mümkünse giyim alışverişini çok basit tutun. İlk zamanlar bol bol body ve tulumdan başka çok az şeye ihtiyacınız olacak. Hevesle alınan giysiler, bazen hiç giyilemeden verileceklere kaldırılıyor. Bu konuda hevesinizi en azından beşinci aydan sonrasına saklamanızı tavsiye ederim:) Beş aydan sonra büyümeleri çok azaldığı için, uzunca bir süre aynı şeyleri giyebiliyorlar.
Deniz çok kusan bir bebek olduğu için, ilk aylar, gün içinde defalarca bütün kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorduk. Arkadaşımdan bebeğinin küçülenlerini aldığımız için, bizde olanlarla birlikte stok fazlaydı. Yine de kurutma makineniz yoksa, yıkayıp kurutmak, ütülemek zaman alıyor.
Başka bebeklerde, diş salyaları başlayana kadar çok görmediğim ama Deniz'in kusma durumundan dolayı demirbaşlarımız olan önlükler ve kumaş mendilleri unutmamak lazım. Sayıları o kadar fazlaydı ki, bir çamaşır seti sadece mendil ve önlükle doluyordu:)
"Yün yelek, hırka giydirmem" derken, o kadar çok hediye geldi ki, itiraf ediyorum: giydirdim :)
İlk aylar sadece slingte taşıdığım için astronot gibi kalın bir şeye ihtiyacım olmadı. Dördüncü aydan sonra, hala giydirebildiğim, ince bir mont aldım ve serin havalarda yeterli oldu. İkinci kışımıza girerken, yani 9 ay civarında gerçek bir kabanımız oldu.

UYKU
Uyku tulumu / 1 adet
Nevresim takımı / 3 adet
Penye-pazen battaniye / olabildiğince bol
Lastikli çarşaf / 3 adet
Alez / 2 adet
Yatak örtüsü / 1 adet


Deniz, en başından beri eli kolu durmayan hareketli bir bebekti. Bu nedenle dördüncü ayın sonuna kadar, kendi kendini uyandırmaması için, her gece kundaklamak zorunda kaldık. Aslında Harvey Karp amca, gündüz uykuları da dahil, daha kapsamlı bir kullanım öneriyor. Ancak Deniz'in kundağı açmadaki üstün başarısından dolayı, biz uzun sürelerle kullanamadık. Bu nedenle elimde olan en küçük boy uyku tulumu çok fazla kullanılamadan küçüldü. Baharda aldığım daha ince tulum da çok uzun ömürlü olamadı. Bebek hareketlenmeye başladıktan sonra, özellikle soğuk havalarda uyku tulumu gerçekten gerekli. Ancak altı torba gibi olanlar kısa ömürlü ve ayağa kalkmaya başlayan bebekler için uygun değil. Biz şu anda, ayaksız tulum şeklinde olanlardan kullanıyoruz. Hem boyu uzasa da üzerine çorap çekerek uzun süre daha idare ediyor, hem de hareketlerini kısıtlamıyor.
Tahmin ettiğim gibi, ince battaniyeler en popüler eşyalardan oldu. Evde ve dışarıda sayısız şekilde kullanıyorsunuz. Bol bol olmasında sakınca yok :)
Şimdiki aklım olsa, bebek odasını hazırlamak için bile acele etmezdim. Ama hamile kişinin en büyük heveslerinden birinin bebek odası dekorasyonu olduğunu da inkar etmemek lazım. Hele ki son haftalar, o odaya girip, dolaba erkenden yerleştirilen minik giysilere bakmanın hazzı tarif edilemez. İlk üç ay kadar yatağına neredeyse hiç yatmadı. Bu yüzden, doğumdan önce itinayla yerleştirilen nevresimler de gereksiz kaldı. Üç aydan sonra biraz biraz yatağına yatmaya başlayınca da, kusma nedeniyle, yatağın üzerine yerleştirdiğimiz reflü yatağını (yan yatırma yaastığı da deniyor) kullandık. Başka bir yerde kalırken de bunu yanımızda götürüp, her hangi bir yeri Deniz'in yatağı haline getirebiliyorduk.

BANYO-BAKIM-SAĞLIK
Başlıklı banyo havlusu / 2-3 adet
Küvet-ayak
Küvet süngeri
Fırça-tarak
Tırnak seti
Saf pamuk
Kullan at bebek bezi
Yıkanabilir bebek bezi seti
Yenidoğan saf mendil
Saf zeytinyağı
Bebek yağı karışımı
Saf alkol
Alt açma örtüsü
Kulak çubuğu
Mermerşahi bez
Sıcak su torbası
Bebek deterjanı


Saf alkol ve mermerşahi bez dışında hepsini aldık ve kullandık. Küvet ayağının kısa ömürlü olacağını biliyordum ancak bel durumumdan dolayı almamız gerekti. Deniz hareketlenmeye başlayınca da işi bitti. Özel bir sebebi yoksa hiç almayın. Küveti hala kullanabiliyoruz oturmaya başladığı için. Kova ve küvet içine oturma aparatı gibi farklı seçenekler de var mağazalarda. İyi plastikten bir leğen bile iş görecektir :) 
Bebek ürünlerini güvenilir bulmadığım için almayı düşünmedim. Bebek masaj yağı olarak ilk önce bir çiftlikten yağ karışımı getirttim sonra aynısını aktardan alarak, daha pahalıya:) kendim yaptım (nedense) Ama Deniz'in banyo zamanları ağlama krizleriyle geçtiği için, doya doya bir masaj rutinimiz asla olmadı. Sanırım beşinci aydan sonra banyo yapmaktan yavaş yavaş zevk almaya başladı ama bu sefer de giyinme kısmında kıyamet koptuğu için masaj konusu yine rafa kalktı.
Şampuan kullanmayı da pek düşünmüyordum ancak uzunca bir süre sürekli kafasında konak olduğu için ve her akşam zeytinyağı sürüp yıkadığımız için, şampuansız arıtmak mümkün olmadı ve Organicare şampuan kullanmaya başladık.

Arkası yarın (umarım)...

23 Kasım 2014 Pazar

Tarihe notlar: Biten tabak ve pasaport fotoğrafı :)


Her ne kadar henüz BLW ile ilgili yazmaya zaman bulamasam da, Deniz'in 4.5 ayın sonunda tamamını yediği ilk öğünü paylaşmaktan gurur duyarım:)

Muhtemelen yaşıtı çoğu bebek bunun iki katı yiyordur her öğün. Ama bizimki küçük miktarlarda tatmayı tercih ediyor daha çok. Bir süredir bütün yiyecekleri önüne koymak yerine, tabağını kendime yakın tutup, önündekini bitirdikçe parça parça veriyorum. Böylece sıkılıp tamamını etrafa saçmamış oluyor. İlk zamanlar yiyeceklerle doya doya oyun oynamasını, dokularını hissetmesini, tatlarını öğrenmesini istiyordum ve ne kadar yediğini de dert etmediğim için her şeyi tepsisine koyuyordum. İlk aylar bol bol oynadı, mıncıkladı, arada tadına baktı, çoğunu attı. Sonraları canı hangisini isterse onu yemeye başladı. Onuncu ayla birlikte baş ve işaret parmaklarını kullanarak kıskaç hareketi yapabilmeye başlayınca, daha etkin bir şekilde yemeye ve atmaya başladı. Önünde çok kalabalık olmasından özellikle sıkıldığını hissedince, aylardır oynamasına izin vermiş olmanın rahatlığıyla, küçük parçalar verme yöntemine geçtim ve işe yaradığını gördüm.

Bir gün severek yediği bir şeyi ertesi gün gördüğü anda yere atabiliyor. Ya da günlerce attığı bir şeyi, başka bir gün severek yiyebiliyor. Denemekten vazgeçmemek gerekiyor. Mesela Deniz normal omleti genellikle atıyor. Ancak yumurtayla kiş ya da aşağıdaki tart gibi değişik şeyler yapınca yiyor.
Meyveler zaten her daim favorisi:)

Deniz'in kahvaltısı

bittiiiii

Tarihe ikinci notumuz da aşağıdaki ciddi pasaport fotomuz:) Mart başı gideceğimiz İtalya gezisi için pasaport işlemlerine, yeni yıl zammı gelmeden başlayalım dedik. "Nasıl olur? Çok uğraşır mıyız?" derken, Deniz bizi utandırdı ve makineye, ışıklara şaşkın şaşkın baltıktan sonra aşağıdaki pozu verdi.


6 Kasım 2014 Perşembe

Deniz 10 Aylık

Evet sonunda iki basamaklı aylara da geldik. İnanamıyorum!
"On ay" deyince birinci yaşına ne kadar yaklaştığımız daha da kafamıza dank etti sanki.

Her ne kadar, sadece aile arasında küçük bir kutlama yapmayı planlasam da, plancı programcı anneyi aldı bir yaşgünü telaşı:) Ufak ufak düşünmeliyim nasıl bir şey yapacağımı. Şekersiz anne yapımı yaşgünü pastası, ona uygun sağlıklı atıştırmalıklar, evin dekorasyonu ve dağıtacağımız küçük hediyeler... Liste uzun.. "Ha bir de tabii, hediye yağmurunu nasıl engellerim" fikirleri:)  Neyse, bunlar başka bir yazının konusu olsun.

Evet, Deniz TAM ON AYLIK!

Bir kaç ay önce ayaklanmıştı zaten. Yürümeye hazırlık çalışmaları aynı şekilde devam ediyor. Emeklemesine yetişmek zor. Gözünüzü bir kaç saniye ayırsanız, hemen başka bir odaya koştumuş olabiliyor. Etraftaki her şeye tutunup kalkmaya ve sıralamaya devam...Ayağa erken kalkınca erken de yürür demiştik ama henüz ellerini bırakma girişimleri yok. Yakın zamanda yürümeyecek gibi ama belli olmaz tabii:)

Yemek yeme konusunda büyük ilerleme kaydetti. Dokuzuncu aya kadar pek bir şey yutmaz, yemeğin çoğunu atarken; şimdi yeme modundaysa mideye baya yemek indiriyor. Onuncu ayla birlikte işaret ve başparmaklarını da diğerlerinden bağımsız olarak kullanmaya başladı ve artık küçük parçaları da rahatlıkla tutup ağzına götürebiliyor. Bu durum yere düşen şeyler konusunda çok daha fazla dikkat etmeyi gerektiriyor tabii.

Sürekli ağzı dolu dolu bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Damarlarını şişire şişire konuşuyor, konuşuyor, söyleniyor...Mutluluğunu, mutsuzluğunu açıkça ifade ediyor:) Çığlık atmak en sevdiğimiz aktivite. Hele ki zorla mama sandalyesinde ya da kucakta tutuyorsak, kulakları sağır edecek çığlıklar atmaya başlıyor:)

Kablolar, DVDler, okey tahtaları, bilgisayar kasası en çok ilgilendiği şeyler. Gözümüzü ayırdığımız anda kendisini prizlerin yanında bulabiliyoruz:)

Hayvanları çok seviyor. Sokakta kedi ve köpekleri seyretmeye, camdan bakarken martı, karga ve kumrulara bağırmaya bayılıyor. "gel pisi pisi" dediğimiz anda kocaman gülümsüyor. Kedi ve köpeklerin kulaklarına, bıyıklarına asılmışlığı var:) Bu konuda sanırım bana çekmiş:)))

Bazı kelimeleri anlıyor ve belli ediyor. Süt, kedi, pisi pisi, baba, anne, anane, gel... kelimelerine tepki veriyor. Net bir şekilde ve beni kastaderek "anne" diyor:)

Müzik çaldığında emekleme pozisyonunda poposunu sallayarak eşlik ediyor.

Oyuncaklarıyla uzun uzun oynuyor.  Ona kitap okuyunca (yiyemeyeceği mesafeden) dinliyor ve benim ses tonu iniş çıkışlarıma heyecanlanarak tepki veriyor. Saklambaş oynamaya bayılıyor. Kapının ya da koltuğun arkasına saklandığımda gelip beni buluyor:)

Sabahları uyandığında (kucağımda değil de yatağındaysa) ayağa kalkıp bize sesleniyor. Hatta bazen arkasındaki perdeyi açıp kuşlarla konuşuyor:)

Gürültülü bir şekilde burun silinmesinden ve hapşurulmasından hoşlanmıyor, ağlıyor:)

Şimdilik aklıma gelenler bunlar.

Sevgiler...

İLKE



2 Kasım 2014 Pazar

Tarihe Not: Sonuna kadar bir kitap okuduk :)

Gebeyken bebekle ilgili romantik hayallerimden biri de ona ilk günden itibaren kitap okumaya başlamaktı. Deniz hiç bir zaman bir yere yatırılabilen ya da otururken kucakta durabilen bir bebek olmadığı için bu ne yazık ki mümkün olamadı. İlk haftalar, sürekli ağlayan bebeği susturmak için evin içinde wrap slingle çılgınlar gibi odadan odaya koşarken bir yandan da yüksek sesle kitap okuyarak kendimi tatmin etmeye çalışıyordum ama kısa sürede kendime gelip, durumu zamana bırakmaya karar verdim. Sonraları biraz biraz ana kucağında zaman geçirebilmeye başlayınca (en fazla 10 dakika kadar) önüne bez ve karton kitaplar açıp bakmasını sağladım. Ama iş, ona kitap okumaya gelince hiç bir zaman dikkatini bir iki dakikadan uzun süre toplayamadım.Ve ellerini kullanmaya başlayıp bir süre sonra da her bulduğu şeyi yemeye başlayınca kitapları ciddi anlamda ortadan kaldırmak zorunda kaldım:)

Hunharca yenmiş kitaplar

Bu akşam, akşam üzeri kestirmesini yapmadığı için erkenden maymunlaşmış ve mama sandalyesinde sabit bakışlarla oturmuş elindeki arabayı kemiriyordu. Nasıl oyalarım da yatmasını biraz geciktiririm derken daha önce yüzlerce kere yaptığım gibi "bari bir kitap okumaya çalışayım" diyerek "Küçük Vak Vak Haydi Beni Bul" u kaptım geldim. O mama sandalyesinde ben de koltukta olduğum için kitaba ulaşıp yemesine de imkan yoktu. Ve başardım!!! Kitabı sonuna kadar, bütün ördekçikleri farklı seslerle canlandırarak komik komik okudum ve kahkahalar atarak dinledi. Mutluluktan ağlayabilirim:)))


****
Önceleri böyle seviyeli bir ilişkisi vardı kitaplarla









Kitaplar baş tacımız




Sonra hunharca yemeye başladı :)

1 Kasım 2014 Cumartesi

Tüketim çılgınlığı ve oyuncak meselesi

Her konuda muhalefet olmak biraz yorucu, evet! Kendimi sürekli birilerine açıklama yaparken buluyorum ve açıkçası bazen çok da uzun uzun anlatıp tartışmaya derman bulamıyorum. Bu konuların başında doğal doğum ve emzirme geliyor tabii ki:) Okuduğum ve mantıklı bulduğum şeylerin başkalarının da işine yarayabilmesi beni çok mutlu ediyor ama ne yazık ki annelik gibi hassas bir konuda insanlara fikir verebilmek çok kolay değil. Gayet iyi niyetle yaptığınız bir tavsiye bile başı hormonlu anne kişisini kırabiliyor. Öte yandan herkesin ebeveynliği kendine tabii. Herkes çocuğunu istediği gibi yetiştirmekte özgür.

Konudan çok fazla uzaklaşmadan sadede geleyim. Daha önce de anlatmış olduğum gibi, ben daha bebek planları yaparken bebek bakımı ve gelişimi kitaplarını, anne bloglarını, makaleleri yalayıp yuttum. Bu sayede önceleri hiç bir fikrim olmayan tonla şeyden haberdar oldum. (ki yeni annelerin çok bilmiş yorumlara ne kadar maruz kaldığını ve çaresiz kalıp yanlış yöntemlere başvurduğunı gördükçe, iyi ki de böyle yapmışım diyorum) Bunlardan bana göre en önemlilerinden biri de "sadelik" meselesi. Gebeliğimde arka arkaya okuduğum "Göğü Delen Adam" ve "Daha Sade Bir Hayat" ve de sonrasında karşılaştığım sayısız makale, beni "çok eşya" konusunu düşünmeye itti. Olayın psikolojik analizlerine girmeden bile biliyordum ki çok eşya hantallıktı, yorgunluktu, tatminsizlikti. Deniz'in elindekilerle mutlu olamayan, hep daha fazlasını isteyen bir çocuk olmasını hiç istemiyordum. (umarım olmaz) Daha Deniz'e alışveriş yapılırken çevremdekilerle savaşmaya başladım çok giysi, çok eşya istememe kararımızla ilgili. İlk torun hevesiyle ailelerimiz hep bir şeyler almak istiyor ama benim cinsliğimi bildikleri için de çok karışamıyorlardı:) Tabii ki doğum sonrası gelen hediyeler konusunda bir şey yapamadım ve bir ara ciddi anlamda ihtiyaç fazlası eşya oldu elimizde. Ama en azından ilk üç ay eşyalarının çoğunu arkadaşımın bebeğinin küçülenleri oluşturdu. Deniz büyüdükçe hediye giysi stoğu kullanıldı ve azaldı ve ben bu sefer Deniz'in küçülenlerini çevremle paylaşmaya başladım. Bebekler özellikle ilk altı ay o kadar hızlı büyüyorlar ki, her hangi bir eşyanın eskimesi söz konusu bile değil. Ek gıda olmadığından leke sorunu da olmuyor. Kaliteli bir giysi çok rahat bir kaç bebek büyütebilir.
Ama bebek büyüdükçe herkes ona oyuncak almak istiyor.İlk zamanlar elimizde oyuncak olmadığından gelen hediyeler çok işimize yaradı ve ayda bir ortadakileri sakladıklarımızla değiştirerek keyifli zaman geçirdik. Ancak ben "artık daha fazla oyuncak olmasın" dedikçe sayı artmaya başladı. Hem de prensip olarak tercih etmediğim çok uyarıcı oyuncaklardan da birikti. Artık yakın çevremden birileri bize gelecekse çok açık bir şekilde "lütfen Deniz'e hediye getirmeyin" diyebiliyorum. Tabii ki bir bebeği mutlu etmek isteyen iyi niyetli insanlarla bu konuyu enine boyuna tartışamıyorum. Kaldı ki bu konular ilgi alanıma girmeden önce ben de aynı oyuncakları başkalarına almış olabilirim. Ancak yaş gününe iki ay kala bende alarmlar çalmaya başladı ve hediye konusuna ciddi bir çözüm getirmek için mantıklı çözümler düşünüyorum. Bu başka bir yazının konusu olsun ve ben asıl konuya geri döneyim.

Altı aydan sonra algıları deli gibi açılmış olan, her şeyi ağzına tıkmak, ısırmak, kurcalamak, keşfetmek isteyen bebek için görüş alanına giren her şey oyuncak. Bu aylarda ne deliklerden üçgenler sokmaya ne de ışıklı düğmelerine basılınca "elma" diyen, şarkı söyleyen pilli oyuncaklara ihtiyacı var. Plastik bir tabak, bir elbise askısı, salata kurutma aleti, DVD ler, saklama kapları vs. Bunlar Deniz'in bütün gün oynadığı şeyler. Rossman'dan 7 liraya aldığım renkli kaplar ve bir iki farklı oyuncak bize yetiyor ve artıyor bile. Zaten şu anda bunları daha çok ısırmak için kullanıyor. Kitap konusunu da askıya almak durumunda kaldım yeme olayından dolayı. Bütün karton kitaplar ileriki ayları bekliyor.

TV izletmeme, şeker yedirmeme konularında olduğu gibi bu konuda da insanlar ısrarla "sen istediğin kadar alma, büyüyünce isteyecek" dese de ben sade yaşamaya alışması için elimden geleni yapmaya ve onu hiç bir yaratıcılık gerektirmeyen "hazır oyuncaklar" yerine serbest oyun oynamaya yönlendirmeye kararlıyım.

Salata kurutma aleti, renkli kaplar, DVD'ler, koli ve çarşaftan yapılmış çadır, Tchibo dondurma yapma silikonları ve Lego benzeri bir oyuncak Deniz'e yetiyor.




Tarihe not: Bugün yıkanabilir bebek bezi kullanmaya başladık

Deniz ve bezleri

Gebeliğimden beri, Deniz için yıkanabilir bez kullanmaya niyetim vardı. Hatta bebek partisinde listemde olduğundan dolayı bir tane 2 numara bezimiz bile olmuştu daha Deniz doğmadan. İlk altı ayı atlatıp kakaları daha baş edilebilir hale gelince başlarız diye düşünüyordum. Sonrasında da alsak mı, hangi marka alsak, yok Türkiye'de pamuklu satılmıyor, yok bu ara çok kaka yapıyor derken 10. ayı bulduk. Biraz araştırma yapıp, kullanan annelerin yazdığı blog yazılarını okuyunca kafamda fikir iyice netleşti ve yüzde yüz pamuklu olan markadan bulamayınca, bir kaç hafta önce amazon.com üzerinden Kushies marka bez siparişimizi verdik. Daha önce elde olan Baby Neo markalı bezin iç kısmı çıkıp ayrıca yıkanabildiği için, bu markanın da aynı şekilde olduğunu düşündüm ve sadece beşli paket aldım. Ancak bunun iç kısmı çıkmıyormuş ve her seferinde bezin tamamını yıkamak gerekiyormuş. Bu nedenle elimizde şu an oldukça eksik sayıda bez var. Evde kurutma makinesi olmadığından dolayı, bir günlük bezin yıkanması ve kuruması için 15 kadar beze ihtiyaç varmış.
Şimdilik eksik sayıyla başladık ve bittiği yerde kağıt bez kullanıyoruz. Kısa süre içinde sayıyı tamamlayıp, tamamen kumaş beze geçmiş olmayı planlıyorum.

Kağıt bezin içindeki bin çeşit kimyasal, doğaya verilen zarar ve kumaş beze yapılan yatırımın bir kaç ayda kendini amorte edecek olması bence kağıt bezden vazgeçmek için yeterli nedenler.

Bir süre kullandıktan sonra deneyimlerimi paylaşacağım.

Sevgiler...

İLKE

27 Ekim 2014 Pazartesi

Uzun zaman olmuş...

Yine uzuuun zaman olmuş yazmayalı. Kafamda biriken tonla "yazılacak şey" listesi bir yana, "Deniz 9 Aylık" yazısını bile atlamışım bu ay:(
Açıkçası, Deniz uyuduktan sonra kalan azıcık zamanımda da "ne yazsam, nereden başlasam?" diye düşünmekten harekete geçemez oldum.
Artık zaman, birikenleri düşünmeden aklıma bir şey geldikçe iki satır da olsa yazma zamanı:) Birikenlere de bir gün sıra gelir diyelim...

28-29 Ekim'deki 1.5 gün resmi tatili 1.5 gün senelik izinle birleştirip, çocuumla haftasonuyla beraber şöyle güzeel bir beş gün geçireyim diyerekten evdeyim efendim. Evde kalmanın, doya doya birlikte zaman geçirmek bir yana, işe gitmekten daha yorucu olduğunu bir kez daha teyid etmiş oldum:)
Bir de ananesiyle 1 saati geçkin (bazen iki saate yakın) uykular uyuyan Deniz Bey, bana 20-30 dakikaları uygun gördüğü için oturup dinlenecek zamanım da olmadı şu ana kadar. Ki muhtemelen ben iki satır daha yazmadan, telsizden gelen "ıh ıhhh" temalı ayağa kalkma sesleriyle yatak odasına yollanacağım.

Dün sabah kış saati uygulamasına geçildi ve uyku saatlerimiz bir miktar hasara uğradı. Çocuğumun bünyesi nerden bilsin saatin geriye alındığını, saat altı sandı kalktı yavrum saat beşte. Akşam da yedi gibi uyku mızıltılarına başladı. Bir kaç gün içinde düzene girip 12 saat kesintisiz uykularımıza döneceğimizi düşünüyorum:p. Neyse ki bloğu okuyan çok fazla insan yok:))
Hayır! Deniz 12 saat gece uykusu uyumuyor. Hatta 3 saat yanlışlıkla uyanmazsa nefesini dinliyorum:)
Akşam yattığı saatten sabah kalkana kadar 1-2 saatte bir uyanıp hunharca emiyor. Kırkı çıkınca her şeyin düzene gireceği söylenerek kandırılmış yeni anneler bunu duyunca muhtemelen bizde bir gariplik olduğunu düşünüyordur ama biz normaliz ve orada bir yerlerde on aylıkken kendini yenidoğan sanan başka minnaklar da var biliyorum.

Facebook'ta takip ettiğim her şeyi çok bilen anne grupları ve okuduğum bloglar ısrarla uyku eğitiminin muhteşem bir şey olduğunu, bebeğimizin sağlıklı büyümesi için ona uyumayı öğretmemiz gerektiğini vs vs anlatıp dururken, neyse ki bir süre önce "gentle parenting", "attachment parenting" altında kurulmuş farklı sosyal medya gruplarına dahil oldum da "bebeğim 30 aylık ve 30 aydır hiç uyumadım" diye ağlayan anneler sayesinde fikirlerime destek bulabildim:)

Evet Deniz'e uyku eğitimi vermiycem. Deniz doğduğu günden itibaren, sırt üstü konduğu anda sırtında diken varmış gibi bağıran bir bebek olduğundan dolayı, ona herhangi bir şekilde uyku eğitimi verilebileceğini de düşünmüyorum. Bazı psikopat uyku eğitimcilerinin önerdiği ve mucize gibi işe yaradığını söylediği, "12 saat boyunca odasına kapatıp ne yaparsa yapsın kapıyı açmama" yöntemi dışında tabii. Bu yönteme inanan insanların çaresizliğine ve cahilliğine üzülmekle birlikte, bebelerinin de insanlıktan nasibini almamış ebeveynlere denk gelmiş olması ciddi anlamda canımı sıkıyor.
Buradan uyku eğitimi veren kişileri kınadığım anlaşılmaz umarım. Herkes kendisine ve bebeğine uygun bir yöntemi izlemekte özgürdür. Bebeği üzmeyen, ihtiyaçlarını gözardı etmeyen (evet saat başı kalkmak da bir ihtiyaç olabilir annesi çalışan bir bebek için) bir yöntem izliyorlarsa ve işe yarıyorsa harika! Ama her bebek farklı ve Deniz o bebek değil. Benim bu noktada işime yarayan tek yöntem, gece uyandığımda saate bakmamak ve kaç kere uyandığını saymamak. Ve tabii bir gün geçeceğine ve "ben yatıyorum" deyip gidip yatacağına inanmak:)

Deniz bir hafta sonra 10. ayını dolduracak:) Umarım bu sefer atlamadan, onun için uzuunca bir yazı yazabilirim.

İyi ki doğurmuşum! Uykusuzluk da neymiş:)

Sevgiler,

İLKE

9 ay sonra ilk kez ön koltuğa oturan anne:)

30 dakika uyuyup beş saat uyumuş gibi mahmur kalkan bebe

Sanat filmlerini çok seviyor:p

Gece saat başı kalkan kendisi değilmiş gibi sabah uyanamayan bebe

İlk kez düğüne gittim. 17-10-14

Best Friends:)


7 Eylül 2014 Pazar

Deniz 8 Aylık


Minik bebeğim sekiz aylık oldu:)

Dört nala emekliyor. Bir yere tutunup kendini yukarı çekiyor ve ayakta duruyor. Son bir kaç gündür, yemeklerle oynamanın yanında gerçekten yiyor.
Deniz'in geçtiğimiz ayki gelişimi çok çarpıcı oldu. Uzunca bir süre yüzüstü takıldıktan ve son zamanlarda emekleme, sürünme arası bir şeyler yapmaya çalıştıktan sonra, yaklaşık iki hafta önce emeklemeye başladı. Sonrası bayağı hızlı gelişti. Artık her fırsatta ayağa kalkmaya çalışıyor ve koltuğun kenarında ufak ufak sıralıyor. Daha evi güvenli hale getirme çalışmalarına başlayamadan - ki evimiz yıkılacağı için kısa zaman sonra taşınıyor olacağız- yavrucuk aldı başını gidiyor:) Açıkçası bu kadar hızlı bir değişim beklemiyordum. Daha düne kadar ortaya yaydığım oyun örtüsünde takılıyor ve bazen parkeye iniyordu. Şimdi oyun örtüsü diye bir şey yok. Halıları da kaldırdık küçük bey parkede at koşturuyor:)

BLW'yle ilgili yazacak zamanı bir türlü bulamıyorum. Umarım bir gün başarıcam :)
Şimdilik instagram'da buradan takip edebilirsiniz BLW maceramızı.

Sevgiler

İLKE

4 Eylül 2014 Perşembe

Çalışan annenin hayatla imtahanı...

Hiç bir şeye yetişemiyorum...Daha doğrusu yetişebildiğim kadarını yapıyorum ve geri kalan herşeyi askıya almış durumdayım. Deniz'in yaptıklarını, ilklerini, yediklerini, BLW'yi, tecrübelerimizi, herşeyi yazmak istiyorum ama zaman bulamıyorum.
Daha spontan paylaşımlar yapılabildiği için, özellikle instagramı yoğun kullanıyorum ama bloğa yazacaklarımın listesi uzayıp gidiyor.
Çalışmaya başlayalı bir buçuk ayı geçti. Denizin gece uykuları hala düzensiz ve sayısız kere uyanıyoruz. İşe başladığımdan mıdır, ardı ardına gelen dişlerden midir, yoksa büyüme atağından mı bilinmez, geceleri siz diyin 8 ben diyim 10 kere kalkıyor. Sabaha karşı son uyandığı ve tekrar uykuya dalabildiği saate göre, yataktan kalkışımız 6 ve 7 arası. Sabahları, vicdanım daha az sızlayarak, kendimi iyi hissederek işe gidebilmem için 6'da kalkıyor olmamız gerekiyor. Biraz oyun oynayıp, kahvaltı hazırlıyor, Deniz'le birlikte kahvaltı ediyor, onu hızlıca yıkıyor, giydiriyor, emziriyor ve çıkıyoruz. Ama kalkış saati 6 buçuk ve sonrasına kaydı mı, ya kahvaltıyı ya da oyun oynamayı unutmamız gerekiyor ki, bu da beni kötü hissettiriyor. "Annelik = vicdan azabı" derler ya doğruymuş. İnsan, birlikte yapabildiği şeylere sevinmek yerine, yetemediklerine dertlenip duruyormuş.
Akşamları Deniz uyuduktan sonra -ki saat neredeyse dokuza geliyor-, blog yazmak, ortalığı toplayıp birşeyler pişirmek, Çağrı'yla zaman geçirmek, oturup internette birşeyler okumak ve uyumak arasında kalıp, genellikle yorgunluğa yenilip, telefonda boş boş bir kaç şey karıştırıp uyumaya gidiyorum. Hemen hemen her akşamım aynı verimsizlikte geçiyor.
"Bu da bir dönem, önünde sonunda herşey yoluna girer" deyip, saatin 11 olmasını farketmenin dehşetiyle yatağıma giderim:)

Sevgiler

İLKE

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Alışmak ve vicdan azabı...

"En fazla iki haftada alışırsın" diyorlardı. Evet, ne yalan söyleyeyim alıştım. İnsanoğlu şartlara kolay uyum sağlıyor. İlk günler bütün gün ağlamaklı gezip, videolarını izlerken; şimdi normale yakın bir iş günü geçirebiliyorum. Tabii, günde üç kere en az 40 dakika muhteşem sesiyle bana eşlik eden pompam dışında...( Yeri gelmişken, bittiğinde emzirmeyi ne kadar özleyeceksem, süt sağmayı da bir o kadar özlemiycem sanırım. O kadar sıkıyor beni.) Ayrılığa alışılıyor da şu sürekli bir şeyler kaçırıyor olma hissine ne yapılır bilmiyorum. Onu, en iyi ihtimalle, günde en çok üç saat uyanık görmek çok koyuyor çok. Her şey vicdan azabı...Kendini, beş dakika daha uyumak isterken yakaladığında bile vicdan azabı...Oyun oynarken dikkatin bir dakika dağılsa vicdan azabı...Bu his, insanı hayatı boyunca kovalıyor sanırım.

Öte yandan, gece milyon kere kalkan bebeyle, işe nasıl ayık gidilir sorunsalına çözümüm de beni bir o kadar memnun ediyor: Umursamamak. Hiçbir uyandığımda saate bakmıyorum, kaç kere kalktı diye saymıyorum, "neden uyanıyor" diye hayıflanmıyorum ve mutluyum. Aksine, gece her uyanması, onu kucağıma alıp koklamak için yeni bir fırsat. Çok mu Polyanna oldum? :)

İLKE




Deniz 7 Aylık





Benim "gülen surat"ım Pazartesi günü 7. ayını bitirdi :)

O artık benim, desteksiz dik oturabilen; yere yaydığımız örtüye sığmayıp koltukların altına girmeye çalışan; bacağıyla emekleyen koluyla sürünen; bizimle birlikte sofraya oturan; kendi kendine yemeye çalışan; yemek yerken yüz ve vücuduna çeşitli sebze meyve maskeleri uygulayan; bütün vücuduyla bizimle iletişim kuran; gece uyurken yüzüstü dönüp uyumaya devam eden; bazen de yüzüstü dönünce emeklemesi gerektiğini düşünüp kendi kendini uyandıran; uyurken yaptığı akrobatik hareketlerle bacağını parmaklıkların arasına sıkıştırıp, bunu haber veren; etrafta hayvan görünce sevinçle kollarını çırpıp onları takip eden; sevdiği şarkı söylenince kıkır kıkır gülen; bizi uzaktan görünce gülümseyen; sabah uyanınca parmaklıkların arasından bizi izleyip, gözümüzü açınca kocaman gülümseyen ve "good morning mr. rooster" şarkısını söylememizi bekleyen; su bardağını görünce sevinip ağzını açan ve çölde kalmış gibi su içen; küçücük ağzında tam dört tane dişi olan; ben işten gelince  boynuma atlayıp çenemi ısıran tatlı bebeğim.

İyi ki var!

İLKE

26 Temmuz 2014 Cumartesi

İşe Dönüş...

Yedi aydır, gelmesin diye günlerin geçmesini istemediğim tarih sonunda geldi. Geçen Pazartesi'den beri işe gidiyorum.
İlk hafta benim için çok zor geçti. Günlük rutinimize o kadar alışmışım ki, çok zor geldi ondan ayrı kalacak olmak. Konuştuğum istisnasız herkes, bir iki haftaya alışacağımı, iş hayatının bana iyi geleceğini, bebekten ayrı bir hayatın da varlığını hatırlamam gerektiğini söyledi durdu. İnsanlara kısmen hak vermekle birlikte, anneler ve bebeklerin bu kadar saat ayrı kalmalarının doğanın işleyişine aykırı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Bebeğimiz biberondan süt içerken, bizim ofis köşelerinde şişelere süt sağıp, buzlara sarıp eve getiriyor olmamız çok doğal gelmiyor. Uyanık halde Deniz'i günde en fazla üç saat görebiliyorum. Önceden her yeni hareketini, mimiğini, çıkardığı sesi, ezbere bilirken, şimdi bütün bir gününü kaçırıyorum. Şimdiye kadar ilk kez yaptığı herşeyi ben görürken, bundan sonra çoğu muhtemelen anneme denk gelecek. Düşündükçe, içimdeki isyan büyüyor. Elimde değil.

Öte yandan, Deniz zaten ananesine son zamanlarda iyice alışmış olduğundan sıkıntı çekmedi. Sadece uyku zamanlarında, emerek uyumaya alışkın olduğundan biraz ağlamış ilk günler. Ama şimdi biberonla süt içerek uyumaya alışmış. Bebeklerin değişikliklere daha kolay uyum sağladıklarını söyleyenler haklıymış. "Biberon alır mı?", "Emerek uyuyor, işe gidince nasıl olacak" diye endişelenirken, Deniz bir şekilde kendini duruma adapte etti. Tabii ki Deniz büyüdükçe durum değişebilir. Özellikle sekiz ay civarı annenin yokluğundan daha fazla etkilenip ağladıkları söyleniyor. Yaşayıp göreceğiz!

Zaten anne olarak geçirdiğim bu altı buçuk ay, kafama taktığım çoğu şeyin bir süre sonra kendi kendinerayına girdiğini öğretti bana. Bu nedenle artık uyku meselesiyle ilgili de kafamı karıştırmıyorum:)

İşe başlamadan önce, birlikte geçireceğimiz koca bir günümüz varken, herşeyin yavaş ve sakin olmasına özen gösteriyordum. Şimdi bize kalan uyanık 3, 3.5 saatlik zamanda hiçbir şeye yetişemiyoruz. Uyanmamızdan evden çıkana kadar geçen süre şu şekilde geçiyor: erken kalkıp biraz oyun oynama, kahvaltı hazırlayıp, bu dar zamanda Deniz'in kendi kendine yeme deneyimini izleme (muhteşem oluyor), apar topar Deniz'i yıkama, emzirme, yıkayıp kurutulmuş süt şişelerini hazırlayıp, buz aküleriyle beraber çantaya koyma, hızla giyinip evden çıkma. Akşamları da benzer şekilde koşturmayla geçiyor.
Yaz başında 7:00 olan uyku saatini bir şekilde 8:30'a kadar ötelemeyi başardık en azından.

Dediğim gibi, en çok kafaya takılan şeyler genelde en kolay çözülenler oluyor. Biz de bir şekilde ritmimizi yakalayacağız aile olarak. Kısa zamanlara daha anlamlı paylaşımlar sığdırmaya alışacağız.
Ama "Keşke kendim bakabilseydim" düşüncesi, hep orada olacak.

Sevgiler...

İLKE

ilk iş günü

13 Temmuz 2014 Pazar

Deniz 6 Aylık


Ay başında Deniz altıncı ayını bitirdi. Instagram ve Pinterest'te " half birthday" konulu paylaşımlar görmüş, bir kutlama yapmasak da hatıra olsun diye bir iki fotoğraf çekeyim demiştim.
Yakın bir yerde harf ve rakam çıkartması bulamayınca, keçeli kalemlerle aşağıdaki tişörtü boyadım :)
Onlarca resim çekmeme rağmen, bir türlü sabit duramadığı için, ancak bir kaç düzgün poz alabildim.






Koca bir yılın yarısını birlikte geçirmişiz. Kulağa o kadar inanılmaz geliyor ki!

Bu ay içinde sanki birden büyüdü. Sürekli emeklemeye çalışıyor, ayaklarının üzerine basıp köprü kuruyor, beş dakika kadar dik oturur şekilde durabiliyor, her iki yöne de ustalıkla yuvarlanıyor, yerdeki oyun örtüsünün her yerini geziyor hatta çoğu zaman parkenin üzerine kaçıyor, daha önce insan dışındaki canlıları farkında değilken şimdi açık havada kuşları, kedileri takip ediyor, ağaçlarla uzun uzun konuşuyor, denizi seyrediyor, ce-e oynuyor, en önemlisi artık süt dışında şeyler tadıyor:)

Daha altıncı ayı doldurmadan da eli sürekli tabakların içindeydi ancak bir iki salatalık, muz denemesi dışında eline yiyecek birşey vermemiştik. Doldurduğu hafta arkadaşımızın kızının kullandığı mama sandalyesi bize gelince, biz de BLW denemelerine heyecanla başladık. "O tabak bitecek mi?" yi hatmetmiş, BLW hakkında bol bol okumuş ve kendimi hazırlamış olmama rağmen, boğazına salatalık kaçırdığı gün biraz endişelenmiştim. Ama öğürmenin ve öksürmenin normal olduğunu bildiğim için kendimi sakinleştirdim ve planladığım gibi yöntemi uygulamaya başladım.

Altı ay kontrolü için doktora gittiğimizde, beklendiği gibi, bize sebze çorbaları ve pürelerden oluşan bir liste verdi. Ben farklı bir yöntem uygulayacağımı söyleyip, kısaca özetledim ama pek memnuniyetle karşılamadı :) En sonunda da "sebze ve meyve yesin de ne şekilde yedirirseniz yedirin" deyip kapattı konuyu:) Farklı bir tutum beklemiyorduk zaten.

Son bir haftadır kabak, havuç, şeftali, armut, dil peyniri, kızarmış tam buğday ekmeği, kayısı ve mor erik yeme denemelerimiz oldu. Henüz yemek yemenin ne anlama geldiğini bilmediğini ve verilen şeyleri farklı renklerde diş kaşıma oyuncakları zannettiğini farkındayım:) ama yine de bu kadar hevesli ve iştahlı görünmesi çok hoşumuza gidiyor. Onun ilk kez verilen birşeyin tadını aldığındaki yüz ifadesini görmek harika.

Vaktim olunca BLW ve tecrübelerimiz hakkında detaylı ve düzenli olarak da yazmak istiyorum, ayrıca.
Yazmayı planlayıp da el atamadığım o kadar çok konu birikti ki!

Geçtiğimiz ay Deniz iki alt dişi çıkarmıştı. Doktor iki üst dişin de yolda olduğunu söyledi. Zaman zaman buna bağlı huzursuzluklar oluyor, özellikle geceleri. Sık sık uyanıp sızlanıyor. Havalar da çok sıcak ve nemli bu aralar. Her uyandığında terden sırılsıklam olmuş buluyorum. Bu yüzden de sürekli uyanıyor olabilir.

Gece uyanmaları konusunda henüz bir gelişme yok. Bir yenidoğan gibi 1.5-2 saatte bir uyanıp emiyor sabaha kadar.

Şimdilik bu kadar :) Yarın ilk iş günüm ve artık pompalar, süt şişeleri ve buz aküleriyle dolu bir dünyadan bildiriyor olacağım.

İLKE

16 Haziran 2014 Pazartesi

Son bir ay...

İşe geri dönmeme bir ay kaldı:(

Sadece 16 hafta izin kullanıp erkenden işe dönmediğim, en azından Deniz'in altı ayını tamamlamasını bekleyebildiğim için tabii ki çok mutluyum. Ama elimde değil, ne kadar yorulsam da, onu bırakıp işe gitme, bundan sonra günde sadece bir kaç saat görecek olma fikri beni çok mutsuz ediyor.
Herkes bir şekilde bebeğini bırakıp işe dönüyor, başta zor olsa da zamanla alışılır diye kendimi telkin etmeye çalışmak da işe yaramıyor. Keşke elimden bir şey gelebilseydi!

Son bir ayın anlamadan geçeceğini çok iyi biliyorum. Elimde de uzuuunca bir yapılacaklar listesi var. İşe dönüş öncesi alıştırma süreci, ek gıdaya geçiş, emekleme nedeniyle evi güvenli hale getirme hepsi aynı döneme denk geldi. Böylece kendimi yeniden yoğun bir araştırma, okuma, liste yapma sürecinin içinde buldum :)

BLW uygulayacağımız için çok fazla hazırlığa ihtiyaç olmayacak ek gıda sürecinde. Pürelerle, karışımlarla, kapkacaklarla uğraşmayacağız. Bu açıdan işim kolay. Ama ilk etapta ne yemeli, ne yememeli çalışmam lazım ki anneme net listeler bırakabileyim. İşin kötü yani, bu yöntemi uygulamaya bu kadar hevesli olmama rağmen muhtemelen çok fazla şahit olamayacağım hafta içleri. Çünkü sofrada saatlerce kalabilme ihtimaline karşı, bizim işten geldikten sonra onunla sadece bir saatimiz olacak. Sabahları da aynı şekilde. Sabahları belki birlikte başlarız sonra ananesiyle devam eder. Bir düzen öyle böyle oturacak.
Dün sabah babalar günü kahvaltısında Deniz'in eline ilk kez salatalık dilimi verdim. Baya dişleyip emdi :)
Yine de tam anlamıyla başlamadan önce kendi kendine dik oturabiliyor olmasını beklemek gerekiyor.



Neyse ki geçtiğimiz Cuma annemi bizim mahalleye taşıdık. Bir kaç günlük yerleşme, düzen kurma sürecinden sonra alıştırma çalışmalarına başlayacağız. Bu arada bırakacağım saatler için süt sağmaya başlamam gerekiyor.

Deniz emekleme çalışmalarına başladı:) Her gün, dizlerini ve kollarını eş zamanlı hareket ettirebilmek için tüm gücüyle uğraşıyor. Sanırım çok uzun sürmeyecek. Bu da gebelikten beri aklımızda olan ama sıranın gelemediği ev içi güvenlik meselesini tekrar gündemin tepesine taşıdı. Şimdi harıl harıl neler yapmak gerekiyor diye araştırıyorum. Ortalıkta emekleyen bir bebek olunca evin içinde her şey potansiyel tehlike olabilir. İyi çalışmak lazım.





Listem şimdilik şöyle:

Pencerelere sineklik takılacak, güvenlik pimleri kontrol edilecek.
Salonun şekli değişecek ve kitaplık daha az tehlike oluşturacak şekilde yerleştirilecek.
Dolaplar sabitlenecek.
Tırmanabileceği raflar kapatılacak.
Çekmece ve dolaplara bebek kilidi yapılacak.
Kapılara stoper takılacak.
Salona ve mutfağa bebek kapısı takılacak.
Çoklu priz ve kablolar ortadan kaldırılacak.
Prizler kapatılacak.

Ayrıca ortalıkta bırakacağımız şeyler konusunda da kendimizi eğitmemiz gerekiyor.

Görüşmek üzere

İLKE

11 Haziran 2014 Çarşamba

Deniz 5 Aylık

Merhaba

Geçtiğimiz hafta Deniz'in beşinci ayı bitti. Eski resimlerine bakıp, videolarını izleyince, kısa süre önce ne kadar minik olduğuna inanmakta zorlanıyorum. Artık o 8 kiloluk bir küçük adam :)

diş geliyor

Gündüz uykularında bir düzen oturtmuş gibi olsak da gece uyanmaları hala belirsiz. Bazen 3 bazen 7 kere kalkıyor. Gece beslenmeyi bırakana kadar çaresiz kaç kere isterse kalkacağız:)
Tatil öncesi, uyku saatini biraz ileriye kaydırmaya ne kadar uğraştıysam da başarılı olamamış, her akşam 7 gibi apar topar yatırmak zorunda kalmıştık. Tatilde uyku saati kendiliğinden planladığım gibi 8:30 civarına çekildi ve şimdi de aynı şekilde devam ediyoruz. Bu sayede işe başlayınca onunla daha fazla zaman geçirebiliyor olacağız. İlk bir saat içinde çoğunlukla birkaç defa ağlayarak uyanıyor ve sonrasında her 1.5-2.5 saatte bir emmek için kalkıyor. Aslında bu ayda her uyandığında emzirmem gerekmediğini biliyorum ancak birkaç defa emzirmeden uykuya döndürmeyi denediysem de başarısız olup uykusunu büsbütün açtım. Genellikle çok düşündüğüm şeyler bir süre sonra kendiliğinden düzene giriyor. O yüzden üzerinde çok fazla düşünmüyorum şimdilik. İşe başlayınca ne olacak yaşayıp göreceğiz :)

Havaların ısınmasıyla beraber, yaklaşık üç haftadır denizi kundaklamıyoruz. Sanırım doğru zamanda bırakmışız, şimdiye kadar fazladan bir uyanma sorunu yaşamadık. Artık uyku arkadaşına sarılıp uyuyor Deniz :)





Haftalar önce yüzüstü yatarken sırtüstüne dönmüştü. Ancak tersini yapmayı öğrendikten sonra ilkini tamamen bıraktı. Zaten şu an emekleme çalışmalarında olduğundan, bir süre sırtüstüne dönmeye ihtiyacı olmayacak gibi :) Yere koyup yanından ayrıldıktan bir kaç dakika sonra geri geldiğimde kendisini tam tersi istikamete giderken buluyorum. Yuvarlanması için serdiğim kocaman pikenin büyük bir kısmını kullanıyor artık.

artık en sevdiğimiz aktivite bu

Aylardır süren salyalar sonunda bir diş getirdi :) Son haftalarda salyalar ciddi anlamda artmıştı ve tatil dönüşü geceleri sık ve ağlayarak uyanmaya başlamıştı. Arada elimle yokluyor ama bir şey farketmiyordum. Dün aylık kontrol öncesinde elimi damağına sürdüğümde sivri bir şey hissettim ama göremedim. Doktor baktığında dişin patladığını müjdeledi :) Bundan sonrasını daha sıkıntısız atlatır umarım. Gördüğü her şeyi çılgınca ağzına sokmaya çalışıyor çünkü yavrum :)

Kusmalarda herhangi bir azalma yok ne yazık ki. Artık eskisine göre daha seyrek emmesine rağmen sürekli kusuyor. İshalin de sık olması, besin intoleransını akla getiriyor ancak teşhisi çok zor ve zahmetli olduğundan şimdilik dokunmuyoruz. Belki de sadece reflü. Neyse ki doğduğundan beri duruma o kadar alıştı ki, kusarken aynı anda gülebiliyor :)

İşe başlamama bir ay kaldı :( Annemin önümüzdeki günlerde mahalleye taşınmasıyla, biberon, bardak, süt sağma, bırakıp çıkma, alıştırma denemelerimiz hız kazanacak. Bakalım  neler olacak?

Sevgiler

İLKE

10 Haziran 2014 Salı

Tatil Dönüşü

Merhaba

Yine uzun bir ara vermişim istemeden. Gündüz uyuduğu 30-40 dakikalık süreçlerde ne yapacağımı şaşırdığım ve hatta öyle oturup telefona bakarken uyanıverdiği için yazmak mümkün olmuyor. Akşamları da bir şeylerle uğraşırken bir bakıyorum yatma zamanım gelmiş.

Cuma akşamı Bodrum tatilimizden döndük. Beklentilerimizi oldukça düşürmüş olduğumuz için ilk bebekli tatilimiz bize şok yaşatmadı. Kendimizi daha kötüsüne hazırlamışız sanırım. Havaların çok iyi olmayacağını hava tahminlerinden öğrenmiştik. Neyse ki sürekli yağış durumu olmadı. Genelde bulutlu ve bol rüzgarlı bir şekilde geçti tüm hafta. Havanın tam deniz havası olmamasından mı desem, Deniz'in plajda çok sıkılmasından mı, pek deniz moduna giremedik ikimiz de. Çağrı yine iyi kötü yüzdü sayılır. Ben toplamda iki kere beşer dakika girdim suya sadece. Suyun sıcaklığı çok iyi olmasına rağmen, plajda otururken bile rüzgar oldukça üşütüyordu. Bir de Çağrı açıkların yosunlu ve bulanık olduğunu müjdeleyince, pek de yüzme hevesim kalmadı.

Gidiş yolunda Deniz sorun çıkarmadı. Sabah sekiz uçağına binmek için evden çok erken çıktığımızdan dolayı, zaten oldukça yorgundu. Yolun büyük kısmında uyudu ve uyandığında da sakince durdu. Havaalanı-otel yolculuğu için transfer ayarlamıştım. Taksi ücretinin neredeyse yarısına, hem de Deniz'i bebek koltuğuna oturtarak rahat bir yolculuk yaptık. Tek sorun benim Deniz için ana kucağı istediğimizi belirtmeyi unutmam ve bir büyük boy bebek koltuğu gelmesiydi. Gerçi Deniz pek umursamadı ve yorgunluktan aşağıdaki gibi sızdı :)



İlk gün yerleşmekle, etrafı keşfetmekle ve Deniz'i uyutmaya çalışmakla geçti. Odaya erkenden kapanmamız gerekeceğini zaten biliyorduk. Neyse ki evde sızlanmaya başladığından daha geç bir saatte kadar oyalayabildik ve odaya sekiz buçuğa doğru döndük.
Rezervasyonumuz ilk dört gece için oda kahvaltı, son iki gece için de tam pansiyondu. Daha çok dışarıda gezip, yiyip içmeyi sevdiğimiz için yemek içeren konaklama şekillerini Çağrı da ben de sevmeyiz. Akşamları otelden çok uzaklaşmadan çevredeki restoranlarda yemeğimizi yiyip otele döndük. Gündüzleri Bitez'de yapacak bir şey olmadığından ve Deniz'i güneşte tutamayacağımızdan, genelde Bodrum'a indik.
Sanırım tatilin en güzel getirisi, Deniz'in pusette uyumaya iyi kötü alışması oldu. Tabii yine pusette saatlerce uyuyan diğer bebeklerle kendimizi karşılaştırmıyoruz :)



Beşinci günümüzde araba kiralayıp, civardaki en sakin en temiz koy olduğunu duyduğumuz Karaincir'e gitmek için yola çıktık. Vardığımız yerin hedefimizdeki yer olduğuna inanmak için bir kaç kişiye sormamız gerekti :) Normalde bir akvaryum gibi berrak ve sakin olduğu söylenen denizde adam boyu dalgalar vardı ve tesisler terkedilmiş gibiydi :)
Karaincir

Çaresiz rotayı değiştirip rüzgarsız bir yer aramaya başladık. Önce Gümüşlük'e gidip bir şeyler atıştırdık ve dolaştık. Sonra çay bahçesinde oturan bir teyzenin tavsiyesiyle Koyunbaba Koyu'na gitmeye karar verdik. Gerçekten de teyzenin önerisini dinlemekle iyi bir şey yapmışız. Bir siteye ait tesisi sadece yiyip içtiğimiz şeyleri ödeyerek kullanabildik.
Koyunbaba

Gümüşlük

Dönüş uçağımız Cuma 16.40'taydı. Çağrı'nın havaalanında çalışan kuzeni bizi öğlen otelden aldı ve Milas'taki evlerine götürdü. Orada yemek yiyip birlikte zaman geçirdikten sonra da alana bıraktı. Öğleden sonra bütün uykuları bölünmüş olduğundan iyice huysuzlaşan Deniz, dönüş yolunda da hiç uyumadı. Uçaktan da tam mesai saati çıkışı indiğimiz için yolculuğumuz iki buçuk saat sürdü ve Deniz yolun büyük bir kısmını ağlayarak geçirdi :(

Kaldığımız otelle ilgili bir şey yazmadığımı fark ettim :) Adrasan planımız zorunlu olarak iptal olunca, bu rezervasyonu apar topar yapmıştık. Bu nedenle beklentim yüksek değildi zaten. Tesis ve konum iyiydi. Odalar yeterliydi. Kahvaltı büfesi idare ederdi. Personel eğitimsiz ama iyi niyetliydi. Yüksek beklentiyle gitmediğimizden, hayal kırıklığına uğramadık.

Daha önce Çağrı'nın yaşgünü için Bodrum'a geldiğimizde, bütün tarihi ve turistik yerleri gezmiş ve yaptıklarımızı bu yazıda paylaşmıştım. Bu sefer tam tersine, oldukça plansız, araba kiraladığımız gün haricinde keşifsiz, bebekli tatile acemi olmanın getirdiği şaşkınlıkla sakin bir tatil yaptık. Bundan da keyif almakla birlikte, Deniz'le çıkacağımız gelecek tatillerin daha maceralı olmasını umuyoruz.

Bebekli tatil bavulu hakkında daha sonra yazacağım.

İLKE

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Deniz 19 Haftalık

Ne zamandır yazmak isteyip de yazamıyorum. Ya aklıma gelince üşeniyorum ya da zamanım olmuyor.
Yazacak bir sürü şey aklımda. Bir yerden başlayacağım elbet.

Kötü günler geçiriyoruz...Soma'da maden kazası oldu ve resmi kayıtlara göre 301 -söylentiye göre çok daha fazla- kişi öldü. Birleştirmesi gereken felaket, git gide daha da artan kutuplaşmayı iyice körükledi.
Taziyeye giden başbakan vatandaş yumrukladı, acılı ailelere "ahlaksızlar" dedi, katil şirket hükümet tarafından korundu, aileler tehditle susturuldu. "Artık bu ülkede beni hiç bir şey şaşırtamaz" derken, her gün çıta biraz daha yükseliyor ve insan canının hiç bir değeri olmayan ülkemde felaketlerin sonu gelmiyor.

İnsanın böyle günlerde başka şeyler yapası, paylaşası, anlatası da gelmiyor. Ama her zaman olduğu gibi ateş sadece düştüğü yeri yakıyor ve bizler için hayat bir şekilde devam ediyor.

Deniz hızla büyüyor. Cumartesi günü 19. haftası bitti. Her gün daha hareketli, daha çenesi düşük:) Sürekli farklı sesler çıkararak bizimle uzun uzun diyaloglar kuruyor. Mimikleri ve hareketleriyle istediği ve istemediği şeyleri çok güzel ifade ediyor. Öte yandan bilinçli bir şekilde çoğu zaman kucakta olmak istiyor ve kucağa alındığında koala gibi üzerimize yapışıyor :) Önceden kucakta uyuyup yatağa bırakılınca kolay kolay uyanmazken, şimdi 6-7 kere üst üste her koyuşta uyandığı oluyor. Kucaktan bırakılacağını farkında olduğu için de uykuya direnmeye başladı. Yarım saatlik gündüz uykusu için bazen bir saat uğraştığım oluyor.

Bu hafta bir kere yatır kaldır yöntemi denemem oldu. Ancak iki saatin sonunda belki yüz kere koyduğum an yaygarayı koparıp, kucağa alınınca yarı yolda sustuğundan, bir ilerleme kaydedemedik ve sonunda kucağımda sızdı. Henüz kollarına hakim olamadığından dolayı kollarını uyurken sarmaya devam ettiğimizi daha önce anlatmıştım. Bu denemeden sonra, kollarını savurmamayı öğrenene kadar, "ne şekilde uyursa uyusun" yöntemine mecburen devam etmeye karar verdim. Uyku saatini biraz ileriye kaydırma çalışmaları da gündüz uykusunu iyi alamadığı için başarılı olamıyor. Saat altıdan sonra sürekli sızlandığından, çoğu zaman yediyi biraz geçe yatmak zorunda kalıyoruz. Tabii uyuması yine sekizi buluyor. İşe başladığım dönem, birlikte daha çok zaman geçirebilmek için en azından sekizde uyumasını istiyorum. Bakalım.. belki iki ayda değişiklik olur.

Bir süre önce Deniz'i anneme kısa sürelerle bırakıp dışarı çıkmaya başladım. İşe başlayana kadar alışabilmesi için şimdiden başlamam gerektiğini düşündüm. Deniz kadar annemin de tempoya alışması önemli. Çünkü Deniz oldukça enerji harcatan bir bebek. Artık eskisine göre daha kolay oyalanabiliyor olmasına rağmen, yine de yoruyor. Şimdiye kadar sanırım dört kez 1-2 saat arası bıraktım. Çağrı'yla biraz dışarıda zaman geçirmemiz gerektiğini düşündüğümüzden ve iş zamanı gitgide yaklaştığından daha uzun süreli denemeler yapmaya karar verdik ve bugün ilk kez süt sağıp bırakmış olmamın yardımıyla 3 saat annemle bıraktık. Üzülerek söylüyorum ki, olay bende değil sütteymiş :) "Bu çocuk çok memeci, biberon alır mı acaba?" derken, bizimki koca biberonu, hem de kendi tutarak içmiş :)

Çağrı'yla dışarı çıkmaya karar verince, alelacele Medela Swing aldık ve dün akşam ve bu sabah biraz sağım yaptım. Aslında iş yerinde daha kolay olacağı için çift taraflı pompa almayı planlıyordum ancak diğer markalara güvenemediğimden ve Medela'nın çiftlisi çok çok pahalı olduğundan teklisini tercih ettim. İşte biraz zamanımı alacak ama ne yapalım.

Yaklaşan tatil nedeniyle geçen haftayı Deniz'in eksiklerini tamamlayarak geçirdim. Kargocuların biri geldi biri gitti. Bebekle tatile gitmenin bu kadar masraflı olacağını düşünemezdim. Söz konusu bebek olunca insan hassas da davranıyor. Kullanacağından emin olmadığım bir güneş gözlüğü bile aldım:) Tamamladıktan sonra bavul detaylarını paylaşırım.

Bebek arabasını satmaya karar verdiğimizi yazmıştım. Geçen hafta bir Maclaren Quest aldık ve bugün de diğer araba satıldı. Maclaren'den memnun olmakla birlikte, diğer araba satılınca biraz duygusallaştım:) Hamileyken satın aldığımızdaki hevesimiz geldi aklıma. Hey gidi günler :)

Yazacak çok fazla şey var ama uyumam gerek.

Sevgiler

İLKE


7 Mayıs 2014 Çarşamba

Deniz 4 Aylık

Merhaba

Deniz dün tam dört aylık oldu :) Zamanın ne kadar hızlı geçtiğine inanamıyorum. Günler hızla birbirini kovalıyor ve ben her günümü oğlumla dolu dolu geçirmeye çalışıyorum.
Artık daha öngörülebilir bir rutinimiz var: Deniz sabah altı - altı buçuk arası uyanıyor. Hemen uyumasını sağlayamazsam, Çağrı'yı uyandırıyor ve baba oğul biraz takılıp,yorucu güne başlamadan önce beni 30-60 dakika arası uyutmalarını diliyorum. Çağrı Deniz'i bir süre oyalıyor, altını ve çok kusmuşsa üstünü değiştiriyor ve yedi civarı bana geri getiriyor. Yeterince oynamışsa, hemen emip tekrar uyuyor. Yoksa kalkıp oturma odasına geçiyoruz, kısa bir süre sonra emip uyumak istediğini belli ediyor. İlk uykusunda yerine bırakmıyorum kucağımda uykusunu iyice alsın, keyifli kalksın diye. 30-60 dakika sonra uyanmasıyla güne başlıyoruz. Deniz ana kucağı ve oyun halısında kısa süreli oyalanırken ben de hızlıca birşeyler yemeye çalışıyorum. Sabahları genellikle keyifli oluyor. Oyun oynarken bol bol konuşuyor ve beni her gördüğünde gülüyor :)
Önceki kalkış saatine göre 10:00-11:00 arası tekrar emerek uyuyor. Bazen yatağına bırakıyorum, bazen kucağımda tutuyorum. Genelde 40 dakika uyuyor. Sonra yine oyunlar, şarkılar, gıdıklamalar...
Öğleden önceki iki uyku genelde şaşmıyor ancak öğleden sonrakiler yeni yeni oturmaya başlıyor. Ben de sanırım işaretleri artık daha iyi yakalıyorum ve mızmızlanmaya başladığı anda uyutmaya çalışıyorum.
Gün boyu her istediğinde emdiği için, öğleden sonraki uykulara emerek geçemiyor. Bu nedenle kundaklayıp, ayakta pışpışlayarak uyutuyorum genelde. Çok direnmezse ve işaretleri yeterince erken yakaladıysam kısa sürede uyuyor. Yine 40 dakikalık bir uyku...
Öğleden sonra ya da akşam üzeri dışarı çıkıyoruz. Gideceğimiz bir yer yoksa bile mutlaka Üsküdar'da da olsa 40-45 dakika kadar gezdiriyorum ki hem hava alsın hem uyusun. Bebek arabasında bir süre durmaya yeni yeni başladı. Şimdiye kadar hep kanguru kullandık ama bizim tospik 7.5 kilo olduğui için benim için oldukça zorlayıcı oluyor. Yine de arabayla gidilmesi zor yerlerde ya benim ya da Çağrı'nın kangurusunu kullanıyoruz. Bazen de arabayla yola çıkıp, Deniz'i kanguruda taşır ve arabayı iter halde buluyorum kendimi :( En yorucusu da bu oluyor.
Yeri gelmişken: şehirlerin engellilere uygun yapılmadığını farkındaydım ama insan bebek arabası kullanmaya çalışınca durumun vahametini daha iyi görüyor. Kaldırımlarda, dükkanlarda, hiç bir yerde rampa yok. Çoğu caddede kaldırımlar yetersiz, yola çıkmak zorunda kalıyorsunuz. Bazı yerlerde kaldırımlar o kadar yüksek ki arabayı indirmek için cambazlık yapmak gerekiyor. Asansörlü binalarda bile nedense asansöre ulaşmak için bir kat merdiven çıkılıyor. Her gün mantar gibi çoğalan yeni binaları yapanları tekerlekli sandalyeyle ve bebek arabasıyla dışarı salmak gerek!
Konuya dönelim:) Eğer Deniz'i gezdirmeye yeterince geç çıkarabilmişsem, arabada durmuş ve biraz kestirebilmişse, uyku saatini beklemek daha kolay oluyor. Aksi durumda evde her yolu deneyip uyutamamışsam, son saatleri geçirmek için türlü animasyonlara başvurmak zorunda kalıyorum.
Kısa bir süre öncesine kadar Çağrı gelir gelmez hemen Deniz'i yıkayıp, yemekten önce yatırıyorduk.
Şimdi önce çok hızlı bir şekilde yemek yiyip, sonra uyku rutinine geçiyoruz. Böylece uyku saatini biraz geciktirmeyi umuyorum işe gideceğim günleri düşünerek. Umarım yaza kadar yavaş yavaş geçe alabiliriz.
Doğduğundan beri uyku rutininde banyo vardı. "Yakında alışır" diyerek kendimizi uzun süre kandırdık ama banyo yapmadığı günler uyku öncesi çok ağlamadığını sonunda kabullenmemle birlikte, banyoyu rutinden çıkardık. Şimdi ara ara gündüzleri yıkayacağım ki uyku saatinden önce strese girmesin. Kafasındaki konaklar yüzünden başına zeytinyağı sürdüğümüzden, son bir haftadır akşamüzeri lavaboda başını yıkıyorum, sesi çıkmıyor. Şimdi uyku rutinimiz çok kısa: odasının perdelerini kapatıp projektörü açıyoruz. Altını ve üstünü değiştirip -izin verirse- kısa bir masaj yapıyoruz. (bu noktada araya serum fizyolojik girdiği için kısa süreli bir ağlama oluyor) Uyku tulumunu giydirip, uyku müziğini açıyoruz ve emerek uykuya dalması için yatağa yatıyoruz. Yöntem genellikle işliyor ancak zaman zaman strese girip emmeyi kabul etmiyor ve çok ağlıyor. Bu durumda önce saç kurutma makinesiyle sakinleştirip emmeye ikna etmemiz gerekiyor:) Gece ağlamalarında da saç kurutma makinesi kurtarıcımız oluyor. (Komşularımız bu konuda ne düşünüyor acaba) Gece boyunca 1-2 saatte bir emmek için uyanıyor. Sonra altı gibi yeniden güne başlıyoruz:)
Oturmaya başlayınca banyodan daha çok keyif alacağını düşünüyorum. O zaman banyoyu tekrar uyku rutinine alacağız.
Daha önce de bahsettiğim gibi, uyku eğitimi konusuna önceleri mesafeliydim ancak Deniz'in bütün uykulara emerek geçmek istemesi -her ne kadar benim keyfim yerinde olsa da- işe başlayacağım zaman zorluk çekeceğimizi düşündürdü. Ayrıca kafasında uykuyla ilgili daha net bir fikir oluşsun istiyorum. Yatağa keyifli yatıp, emerek uykuya dalamadıysa, kendi yatağında emzikle uyutma yöntemini de zaman zaman uyguluyorum. (emziği ağzında ben tutuyorum) Ancak henüz emziği ya da parmağını etkin bir şekilde ememediğinden ve sürekli savurduğu kolları nedeniyle hala kundaklandığından dolayı, bu yöntemi çok istikrarlı uygulayamıyoruz. Kollarına hakim olmaya başladığı zaman onu bu şekilde uyumaya alıştırmayı planlıyorum.
Gelelim bu ayki gelişmelere: Deniz Pazartesi günü üç kere üst üste göğsünün altındaki minderle birlikte yuvarlandı ve sırt üstü döndü. Aynı akşam yemek yerken de bir anda kıkır kıkır kahkaha atmaya başladı :) Ne var ki henüz ikisini de tekrarlamadı :)
Pazartesi günü karma ve zatürre aşılarını oldu. Geceyi keyifsiz ve ara ara ağlayarak geçirdi.
Dün aylık doktor kontrolümüz vardı. Tospikimiz 7.5 kg ve 66.5 cm olmuş. (maşallah)
Bu ayın sonunda uzun süredir beklenen tatile çıkıyoruz. Deniz'le ilk tatilimiz bizim için büyük bir deneyim olacak. Çocuk yürümezken tatilin çok daha kolay olduğunu söylüyorlar. Ancak henüz oturmuyor oluşu, bebek arabasında uyumaması vs düşündürüyor. Çağrı'yla plajda ve akşam yemeklerinde ayrı ayrı takılacağız sanırım:)
Bu arada büyük bir hevesle aldığımız bebek arabamızı elden çıkarmaya karar verdik. Kaliteli bir baston puset almayı planlıyoruz. Gelişmeleri yazarım.
Daha yazacak tonla şey var aklımda ancak zaman yok. En kısa sürede tekrar yazmaya çalışacağım.

Sevgiler...

İLKE




kankam gelmiş

Deniz ve Çınar Beşiktaş'ta

dört aylık

poğaçalara özgürlük

buyrun benim

aşıya gidiyoruzzz

Sayfalar