28 Ocak 2013 Pazartesi

Kış rehaveti ve doktor bilmecesi

Bu aralar içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Depresyondayım desem, o da değil. Mutsuz ve umutsuz hissetmiyorum kendimi. Sadece hiç bir şey yapmak istemiyorum. Özellikle de yemekle ilgili şeyler. Basiretim bağlanmış durumda resmen. Ne mutfak alışverişi yapmak ne de yemek pişirmek geliyor içimden. Aslında eni konu yemek yemek de istemiyorum. Sürekli bir geçiştirme modundayım açıkçası. Basit şeyler yiyip doyalım istiyorum, uğraşmak istemiyorum.
Umarım geçici bir durumdur, ne diyeyim? Çünkü doğru yapmadığımı söyleyen o uyuz iç ses rahat vermiyor bana.
Bir süredir bloğu da boşladım. Ona da ne zaman el atsam, sıkılıp bırakıyorum. Sanki genel olarak bir bekleme durumundayım ve bir şey olacak, silkinip kurtulacağım gibi hissediyorum. İnşallah gelecek haftalarda  normale dönerim.
Öte yandan, çok hevesle gittiğim ama düşündükçe ağzımda kötü bir tat bırakan bir doktor muayenem oldu. Yeditepe'de son gittiğim doktordan memnun olsam da, hastanenin o kalabalığı beni deli ediyordu. Yoğunluk açısından devlet hastanelerinden hiç bir farkı yok. Sıra genellikle o kadar fazla oluyor ki, daha sen soyunma odasından çıkmadan, içeriye ikinci bir hasta almış oluyorlar. Her ne kadar sürekli doktor değiştirip, hayal kırıklığına uğruyor olmaktan fena halde sıkılsam da, elimde değil beklentilerimi düşüremiyorum. Bir yandan kafamda gebelik ve doğum olayını fazlaca idealize edip üzülmek istemiyorum. Ama doğru olmadığını bildiğim şeyleri de kabullenmek işime gelmiyor. Bütün bunları ve de muayenelerin ışık hızıyla geçiyor olmasının muhtemelen beni gebeyken ve soracak bin tane sorum varken daha fazla gereceğini düşününce,yine internetten doktor araştırmaya başladım. O sırada kocam da iş yerinden bir arkadaşından, benim de internette daha önce hakkında bir iki şey okuduğum bir doktor ismi almış. Arkadaşı doktoru çok övmüş ve normal doğum yanlısı olduğunu söylemiş. Geçen hafta randevu alıp gittim. Açıkçası 45 dakika süren görüşme, uzun uzun her şeyi dinlemesi not alması, ilgilenmesi, ayrıntılı bir şekilde muayene etmesi beni çok etkiledi.Özellikle de Yeditepe'de 10 dakika içeride kalınca "Uzun kaldım" diyorken. Ama muayene sonrası, çok da antipatik görünmemeye çalışarak doğal doğum konusuna ucundan değinmek istememle birlikte doktor tarafından sıkı bir şekilde terslendim. Bir yandan kadınla empati kurup, gerçekten de sağdan soldan bir şeyler okuyup da daha gebelik bile söz konusu değilken gelip bilmişlik taslayan hastaların onlar için ne kadar sıkıcı olabileceğini anlamaya çalıştım ve çok laf yetiştirmedim. Ama diğer yandan,doğal doğumla ilgili okuduğumuz ve Türkiye'de yaşadığımızı bilerek en azından bir kısmını talep etmek istediğimiz her şeyi hayal ürünü ve şımarıklık olarak göstermek istemesi çok canımı sıktı. Hakkını yemek istemem, sezaryeni gerekmedikçe yapmadığını, suni sancı ve epidurali ben istemezsem ve gerekmedikçe vermeyeceğini vs söyledi ama ilk doğumda epizyotominin kaçınılmaz olduğunu ve rutin olarak uygulayacağını söylemesi kendimi kötü hissettirdi. Yine de kendimi çok önyargılı olmama konusunda telkin etmeye çalıştım ilerleyen günlerde. Gel gör ki, düşündükçe içim daha huzursuz oluyor. Tabii ki bloglarda okuduğum rüya gibi gözüken doğumları kendime örnek almıyorum ve Türkiye şartlarında doğal doğum yapabilmenin -nedense- çok zor olduğunu kendime hatırlatmaya çalışıyorum ama bu huzursuzluğuma engel olamıyor. Sanırım doktor arayışıma devam edeceğim.
Allah'ın kadına bahşettiği içgüdülerle, bundan 50-60 sene önce bile kadınların gayet güzel başarabildiği şekilde müdahalesiz bir doğum yapabilmek için bir sürü kişiyle konuşup, tonlarca blog, site, kitap okuyup, kursa gidip bir de üstüne isteklerine saygı duyulması için onlarca doktorla tartışmak zorunda kalmak ne büyük bir kabus. Aynı doğal sebze almak için organik pazarlara tonla para dökmek gibi. Hayatı ne kadar zorlaştırıyoruz!!!

http://www.dogaldogum.com/yazlar/168-rutin-muedahalelerden-kacnmalyz.html


İLKE

14 Ocak 2013 Pazartesi

Havadan, sudan...

Yeni yıl, yaş günü kutlamaları derken ayın ortasına geldik bile.
Geçtiğimiz hafta bir kaç gün karla boğuştuk. Geçen seneki kadar uzun süre yerde kalmadı ama bize o bile yetti. Buzda çamurda işe gelip gitmek yine işkence oldu.

Çocukken kar deyince insanın içinde sadece olumlu duygular uyanırken, büyüyünce bu heyecandan eser kalmaması ne garip! İşyeri erken bıraksa da kar bastırınca eve geç kalmasak, evvah bugün giydiğim çizmeler su çekecek mi, çoraplarım çamur içinde kaldı, çizmenin altına kaymaması için taban mı taksak. Çocukken karı görür görmez dışarı fırlarken bunların hangisi aklımıza geliyordu? Ayaklarımızın ıslanacağı ya da pantolonumuzun çamur olacağı umurumuzda mıydı?

Biz çocukken sosyal paylaşım siteleri yoktu, dahası internet denen şey hayatımıza girmemişti. Ama girmiş olsaydı muhtemelen dudaklarımızın morarmasını ya da iç çamaşırlarımıza kadar ıslanmış olmamızı umursamadan karlarda yuvarlanırken çektiğimiz fotoğraflarımızı paylaşır olurduk geçen hafta.
Halbuki şu an 20 yaşın üzerinde bu ilişki sıcak evde pencere ardından çekilen fotoğraflarla sınırlı kalıyor :)




6 Ocak 2013 Pazar

Dolu dolu bir hafta

Oldukça hareketli bir hafta geçirdik ve tam dört kere yaş günü kutlaması yaptım :) Tam görmemiş 30 yaşına girmiş modundaydım yani :))

İlk kutlama aslında geçen hafta sonu İzmit'e gittiğimizde gerçekleşti. Kayınvalidem Çağrı ve benim yaş günlerimiz için harika bir pasta yapmış ve kocamla birlikte mum üfledik.



Pazartesi gecesi yılbaşı olması nedeniyle Salı günü ara verdiğimiz işe Çarşamba günü geri döndük. Birlikte çalıştığımız insanların neredeyse tamamı Noel tatilinde olduğu için, işler yoğun olmasına rağmen ister istemez bize de bir rehavet çöküyor bu dönemlerde. Bu nedenle Çarşamba günü işe dönünce bizi bekleyen yığınla iş olduğu gerçeğiyle en sonunda yüzleştik. Öte yandan haftanın geri kalanında sürekli bir "yaş günü çocuğu" modunda olduğumdan çok da kendimi işe verebildiğim söylenemez.
Perşembe günü yaş günümdü ve geçen sene 3 Ocak'ta izin alarak ne kadar doğru bir karar vermiş olduğumu farkettim. Zira telefonum, telefon , Facebook ve email mesajlarım bütün gün durmadı :) İnsan bir yandan bu kadar çok kişinin arıyor olmasından acayip mutlu olurken bir yandan da iş yerindeki diğer insanlardan hafif utanıyor çalışamama durumundan dolayı. En sonunda "amann her gün mü doğuyorum yahu" diyerek pişkinliği ele aldım:) Öğlen ofis arkadaşlarım yemek organize ettiler ve ikinci mumu da orada üfledim.


Aynı akşam babamda toplandık. Kardeşim bana kendi elleriyle harika bir pasta yapmış ve babam evde canlı müzik organize etmiş :) Çok güzel bir akşam oldu ve kırk yılda bir de olsa yeniden aile olabildiğimiz için özel günlere şükrettim.




Cuma akşamı, Piraye Taş Plak Meyhanesi'nde kendi kendime organize ettiğim ve arkadaşlarımın katılımıyla gerçekleşen 30. yaş günü partim vardı. Son bir kaç haftadır, insanlara cevap vermelerini hatırlatmak , sayı değişiklikleri ve iptallerle uğraşmak biraz yorucu olsa da beni yalnız bırakmayan 13 yakın arkadaşımla birlikte güzel bir akşam geçirdik.




Dördüncü kere de burada mum üfleyerek,bu seneki yaş günü törenlerime 30. yaşa yakışan şekilde noktayı koymuş oldum :)

İLKE

1 Ocak 2013 Salı

Yeni yılın ilk günü...

Son iki haftadır ne zaman yazı yazmaya başlasam bir şekilde yarım kalıyor. Tamamlamak için girdiğimde de ne yazacağımı unutup baştan başlıyorum, sonra yine yarım kalıyor. Dolayısı ile iki haftadır tek cümle paylaşabilmiş değilim :) Öte yandan dün gece itibariyle 2013'e girmiş bulunduğumuzdan dolayı toparlayıp yazamadığım tüm konuları geride bırakıp, yeni bir başlangıç yapmak istiyorum.

Evet bugün 1 Ocak 2013... Hayattaki 30. yılım :)Yazması ne kadar kolaysa, söylemesi bir o kadar garip. Senelerin bu kadar çabuk geçmesine, dün olmuş gibi gelen bir olay aklıma geldiği zaman üzerinden 10-15 sene geçmiş olmasına, ve 30 yaşımda olduğuma inanamıyorum!

Aşkımla 4. yılbaşımızdı ve ilk kez evimizde baş başa geçirdik. Yılbaşının hafta içine gelmesi nedeniyle ailelerle birlikte plan yapamadık. İşten çıktıktan sonra anneme yemeğe gidip, sonra o kadar yolu dönmeye de üşendik. Sonuçta mütevazi soframızı kurup, baş başa yemeğimizi yedik ve gece 11 civarı sahile indik. 12'ye doğru motora binip karşıya geçtik, sonra sahilde bira içip eğlenen ergenlerin arasına karışıp tam 12'de atılan havai fişekleri izledik :) Bir süre Beşiktaş sokaklarında tatlı yiyebileceğimiz açık bir yer aradıktan sonra, barlardan başka açık bir yer olmadığını hüsranla farkedip tekrar Üsküdar'a geçtik. Neyse ki Bolulu Hasan Usta açıktı, tatlımızı yiyip evimize döndük, çok geç olmadan da yattık :)

Dün geceden bazı kareler..





 Bugün yılın ilk kahvaltısını dışarıda yaptık. Sonrasında da sinemaya gittik. "The Impossible" yılın ilk filmi oldu.

Bu hafta oldukça hareketli geçecek. Perşembe günü yaşgünüm ve ailece kutlayacağız. Cuma akşamı da arkadaşlarla "Piraye Meyhane"deyiz :)

Görüşmek üzere...

İLKE

Sayfalar