6 Ağustos 2014 Çarşamba

Alışmak ve vicdan azabı...

"En fazla iki haftada alışırsın" diyorlardı. Evet, ne yalan söyleyeyim alıştım. İnsanoğlu şartlara kolay uyum sağlıyor. İlk günler bütün gün ağlamaklı gezip, videolarını izlerken; şimdi normale yakın bir iş günü geçirebiliyorum. Tabii, günde üç kere en az 40 dakika muhteşem sesiyle bana eşlik eden pompam dışında...( Yeri gelmişken, bittiğinde emzirmeyi ne kadar özleyeceksem, süt sağmayı da bir o kadar özlemiycem sanırım. O kadar sıkıyor beni.) Ayrılığa alışılıyor da şu sürekli bir şeyler kaçırıyor olma hissine ne yapılır bilmiyorum. Onu, en iyi ihtimalle, günde en çok üç saat uyanık görmek çok koyuyor çok. Her şey vicdan azabı...Kendini, beş dakika daha uyumak isterken yakaladığında bile vicdan azabı...Oyun oynarken dikkatin bir dakika dağılsa vicdan azabı...Bu his, insanı hayatı boyunca kovalıyor sanırım.

Öte yandan, gece milyon kere kalkan bebeyle, işe nasıl ayık gidilir sorunsalına çözümüm de beni bir o kadar memnun ediyor: Umursamamak. Hiçbir uyandığımda saate bakmıyorum, kaç kere kalktı diye saymıyorum, "neden uyanıyor" diye hayıflanmıyorum ve mutluyum. Aksine, gece her uyanması, onu kucağıma alıp koklamak için yeni bir fırsat. Çok mu Polyanna oldum? :)

İLKE




Deniz 7 Aylık





Benim "gülen surat"ım Pazartesi günü 7. ayını bitirdi :)

O artık benim, desteksiz dik oturabilen; yere yaydığımız örtüye sığmayıp koltukların altına girmeye çalışan; bacağıyla emekleyen koluyla sürünen; bizimle birlikte sofraya oturan; kendi kendine yemeye çalışan; yemek yerken yüz ve vücuduna çeşitli sebze meyve maskeleri uygulayan; bütün vücuduyla bizimle iletişim kuran; gece uyurken yüzüstü dönüp uyumaya devam eden; bazen de yüzüstü dönünce emeklemesi gerektiğini düşünüp kendi kendini uyandıran; uyurken yaptığı akrobatik hareketlerle bacağını parmaklıkların arasına sıkıştırıp, bunu haber veren; etrafta hayvan görünce sevinçle kollarını çırpıp onları takip eden; sevdiği şarkı söylenince kıkır kıkır gülen; bizi uzaktan görünce gülümseyen; sabah uyanınca parmaklıkların arasından bizi izleyip, gözümüzü açınca kocaman gülümseyen ve "good morning mr. rooster" şarkısını söylememizi bekleyen; su bardağını görünce sevinip ağzını açan ve çölde kalmış gibi su içen; küçücük ağzında tam dört tane dişi olan; ben işten gelince  boynuma atlayıp çenemi ısıran tatlı bebeğim.

İyi ki var!

İLKE

Sayfalar