29 Ekim 2012 Pazartesi

Bayramın ardından

Bugün iş yerinde nöbetçiyim :(

5 günlük bayram tatilinin ardından çekilmez bir durum. Özellikle şirketin bu bölümünde bir tek benim olduğum düşünülünce.Bir sürü acil iş birikmiş, onları halletmeye çalışıyorum. Aslında tatil olmasını fırsat bilerek daha önce zaman bulamadığım işleri hallederim diye düşünmüştüm ama pek mümkün olmayacak gibi.

Bu sene arefe günü de resmi bayrama dahil edildiği için, Çarşamba gününden itibaren Çağrı da ben de izinliydik. Çarşamba gününü evde geçirdik, temizlik, çamaşır, ütü vs işleri hallettik. Bayramın ilk günü anneme kahvaltıya gittik erkenden, öğle yemeğini de orada yedikten sonra eve uğrayıp çantamızı aldık ve Kadıköy'e babama geçtik. Akşam yemeğini de orada yiyip, 21:30 otobüsüyle İzmit'e geçtik. Bayramı orada geçirip, dün akşam eve döndük.

Tatil güzel geçti.Görmek istediğimiz hemen hemen herkesi gördük. Büyüklere bayram ziyaretleri yaptık. Cumartesi günü de arkadaşlarımızla buluştuk. Gülen'le Ercan'ın iki ay önceki düşününden beri görüşemiyorduk.

Bayramdan bazı kareler aşağıda :)

 Bayramın 3. günü sabah Seymen Sahil'de kahvaltı ettik
 Sıcak ekmek ve tereyağı

 Aynı gün arkadaşlarımızla da buluştuk

Bayram bu sene 29 Ekim'le birleştiği için bugün de tatil. Ama ben daha önce izinlerimi bitirip, bugüne ait hakkımı da kullandığım için izni bir gün erken bitirdim ve şimdi ofisteyim. Ama Çağrı evde ve muhtemelen akşama kadar oyun oynayacak :) Sabah 06:45'te bilgisayarı açtığını görünce gözlerime inanamadım. Aynı hafta sonları sabahın 6'sında çizgi film seyretmek için kalkan çocuklar gibi. Hiç bir fırsatı kaçırmıyor :))

Günlük havadisler dışında, tek değişik şey adetimi bekliyor olmam :) Daha doğrusu olup olmayacağımı;)
Sanırım haftaya bu konuda yazıyor olurum sonuca göre.

Bu akşam Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için Bağdat Caddesi'nde olacağız. Hükümet, Cumhuriyet Bayramı yürüyüşlerini ve kutlamalarını yasakladığı için sadece baştaki partiye ait olmayan belediyelerde kutlamalar oluyor bu sene. Biz de caddeye gidiyor olacağız. Sonrasında da Zülfü Livaneli konseri var.

İLKE

24 Ekim 2012 Çarşamba

Bayram Geldi :)

Yarın kurban bayramı. Çağrı da ben de evdeyiz bugün arefe gününün resmi tatil olması nedeniyle. Uzunca bir süredir, hem ikimizde de şiddetli bel ağrısı olduğu ve açıkçası canımız da istemediği için temizlik yapmıyorduk.
Bugün kendimizi biraz zorlayarak da olsa temizlik yaptık beraber. Bizim eve bayramda gelecek kimse olmamasına rağmen adettendir dedik :)
Bu arada ay sonuna ulaşamadan maaşlarımızın neredeyse bitmesi nedeniyle, düşündüm taşındım ailelerimize giderken götürebileceğimiz süslemeli kurabiyeler yapmaya karar verdim. Kurabiye süslemeye uzun zamandır özensem de hiç el atmamıştım.
Cumartesi günü elmalı kurabiye yaparken artan hamurları çok ince açıp, kalp şeklinde kalıplar keserek minik bisküviler yapmıştım. Hatta daha da hamur artınca şu aşağıdaki elmalı tartı yaptım Çağrı'ya :) Yanındakiler de minik kalp bisküvilerim. Kapaklı bir kapta uzun bir süre muhafaza edilip, çayın ya da kahvenin yanında bir iki adet ikram edilebilir.

Elmalı mini tart ve kalp bisküviler

Neyse konuyu dağıtmayalım. Yine bu kurabiye hamurundan yoğurdum ve bir kısmını kalpli, bir kısmını büyük yuvarlak şekillerde hazırladım ki üzerine bayram mesajı yazmak kolay olsun. Bu arada kalıptan çıkınca artan hamurlardan çok fazla kaldı ve daha önce bir blogda gördüğüm gibi bir cm uzunluğunda ve genişliğinde keserek tepsinin boş yerlerine serpiştirdim. Bunları evde atıştırmak için sakladım. Geri kalanlar şu an soğuyor, süsledikten sonra-becerebilirsem tabii- fotoğraflarını çekip buraya koyacağım :)
Bu arada süsleme için daha önce markette gördüğüm Dr Oetker'in tüpte süsleme boyalarından aldım. İlk kez deneyeceğim umarım bir şeye benzerler. 
Bu arada kurabiyeleri nereye koyacağımı düşünüyordum ki evdeki yüzlerce boş altın kesesinden büyük boy ve tül olanlarını kullanabileceğimi düşündüm. Hemen yıkadım ve kuruttum. Süslemeleri yapıp kuruttuktan sonra içlerine koyacağım. Küçük kutular olsaydı iyiydi ama ayrıca para harcamak istemedim.

anaokulu faaliyeti :))

Evet sonuç yukarıda. Kurabiye süsleyenlerin önünde saygıyla eğiliyorum. Yorumsuz!

İLKE


20 Ekim 2012 Cumartesi

Doktor Doktor

En son bu yazıda ertesi gün doktora gideceğimden bahsetmiştim. Sonra hazırlıktı misafirdi derken yazmayı atlamışım.
13 Ekim'de Gazi Bey'le olan ilk randevuma gittim. Oldukça sıcak kanlı ve güler yüzlü biri olması kendimi iyi hissettirdi. Biraz konuşup benimle ilgili notlar aldıktan sonra muayeneye geçtik. Muayenede de oldukça ilgili ve dikkatliydi. Aylar önce kendiliğinden yok olan kocaman kistim, yerini "polikistik over" denen bir sürü küçük kiste bırakmış. Bu biraz moralimi bozdu ama bu konuda doktorun çok olumsuz bir tablo çizmemesi iyi geldi. Adetlerimin düzensiz olması ve mevcut kistler nedeniyle yumurtamanın olmaması ya da zamanının bilinememesi ihtimali yüksekmiş. Bu nedenle "ovulasyon testi" ya da doktor eşliğinde yumurta takibi gibi yöntemler kullanabileceğimizi anlattı. Henüz yolun çok başında olduğumuz için hiç böyle şeylerle uğraşmak istemediğimi, doğal yollardan olmazsa, bir kaç ay sonra bu yöntemlere başvurabileceğimi söyledim. O da bana hak verdi. Rahatsızlığım nedeniyle kullandığım ilaçları sordum. Ecopirin'i devamlı kullanabileceğimi, sadece 150 yerine 100 mg'ye düşürebileceğimizi, Noortopil'i özellikle ilk 3 ay kullanmamam gerektiğini, sonrasında gerekirse devam edebileceğimi söyledi.
Sonrasında tahlillerimi sorması üzerine, son bir sene içinde yaptırdığım tüm tahlilleri önüne serdim:) Tahlil konusunda portföyüm oldukça geniş :) Medipol'de daha önce verilen listeye göre çok eksiğim olmasına rağmen, elimdekileri yeterli buldu(hormon testleri, smear, tam kan sayımı, açlık kan şekeri, rubella)  ve sadece Toksoplazma testi yaptırmamı istedi. O zaten aklımdaydı ama nedense bir türlü zaman bulup yaptıramamıştım. Nasılsa gebelik başlayınca bir sürü test tekrar yapılıyor zamanı gelince. Her şeyi çok da önden yaptırmaya gerek yok. Hem ne kadar süreceği belli değil. Yapılan testler de geçerliliğini kaybedebilir.

Sonra sıra benim için en önemli konuya geldi. Her hangi bir sorun olmazsa doğal doğum yapmak istediğimi ancak aksine ikna edilmeyeceğime dair doktoruma güvenmek istediğimi anlattım. " Ben muayenede buna engel bir şey görmedim. Her hangi bir sorun olmazsa tabii ki normal doğum için tüm şartları zorlarız." dedi.
Bu konuşma içimi şimdilik rahatlattı. Henüz adama ahiret soruları sorup, tepkilerini ölçmek için çok erken olduğunu düşündüğümden, daha detaylı bir konuşmayı gebelik dönemine sakladım :) Zaten daha gitmeden bir kaç email attığım için nasıl bir şeyle karşılaşacağını aşağı yukarı tahmin etmiştir ama şimdiden gözünü daha fazla korkutmak istemedim.


Vakti gelince bu doğum planındaki bütün konuları konuşacağım. Teşekkürler Blogcu Anne! Okuduğum blogların bu konuda gerçekten çok yararı oluyor. Çoğu kişi normal doğum deyince her şeyin normal olduğunu düşünerek bu ayrıntıları dikkate bile almıyor. Ancak günümüzde normal doğumların çok azı doğal, müdahalesiz şekilde gerçekleşiyor.
Elbette kendimi çok fazla şartlayıp sonradan hayal kırıklığına uğramak istemiyorum. Nelerle karşılaşacağımızı şimdiden bilemeyiz. İşte tam da bu yüzden doktoruma ve yönlendirmelerine koşulsuz güvenmek istiyorum. O bana sezaryen yapmamız gerekiyor derse gerçekten de öyle gerektiğine inanmalıyım. Bakalım kısmetse yaşayıp göreceğiz!
İLKE



16 Ekim 2012 Salı

Sigorta sorunsalı

Daha önce bebiş için yaptığım hazırlıklardan biraz biraz bahsettim ama çok ayrıntıya giremedim sanırım.
Sigorta, hastane, doktor seçimi ve hazırlık olarak neler yaptığımı kısa kısa yazmak istiyorum. Böylece kendime de ihtiyaç duyabileceğim bir özet çıkarmış olurum.

Sigorta araştırmalarına geçen yıl Kasım ayında başlamıştım, bir sene önce yaptırılması gerektiği aniden aklıma düşünce.
Birden heyecanlanıp sigorta paketlerini vs incelemeye başladım. Yeni doğum yapan arkadaşlarıma mesaj atıp hangi sigorta şirketlerini kullandıklarını, neleri kapsadığını, memnun kalıp kalmadıklarını sordum. Bir kaçından yanıt geldi ve özellikle dikkat etmem gereken noktalar kafamda belirmeye başladı.
Sonra bir kaç sigorta şirketine email atıp teklif istedim. İlk cevap Yapı Kredi Sigortadan geldi ve çoğu konuda olduğu gibi, bunda da en erken davranan kazandı ve sonuçta bunda karar kıldım.
Ama öncesinde bir kaç yerden daha teklif aldım. Ancak asıl konu şirkete değil, poliçeye karar vermekmiş sonradan anladım. Daha önce hiç özel sağlık sigortası yaptırmamış biri olarak, özel sağlık sigortası olunca istediğin doktora, istediğin kadar gider muayene olursun diye düşünüyordum. Ayakta tedaviyi dahil etmemek gibi bir düşünce aklımda hiç yoktu. Sonra sigortacıyla görüşme yapınca, ayakta tedaviyi dahil etmenin aslında ekstra masraftan başka bir şey olmadığını farkettim. Örneğin senelik 10 adet muayene içeren bir poliçe için, içermeyene göre iki kat fazla para ödüyorsunuz ki zaten aradaki fark benim sene boyunca ücretli bir doktora verdiğim miktar kadar.
Sigorta yaptırdığınız zaman zaten anlaşmalı hastanelerde muayene ve tetkiklerinizi oldukça indirimli bir şekilde yaptırabiliyorsunuz zaten. Daha da kötüsü, sigorta olayı hasarsızlık esasına dayandığı için, kullandığınız her muayene hakkı hasar olarak görülüyor ve bir sonraki sene için ek prim talebine yol açabiliyor. Eğer muayene haklarınızı kullanmazsanız, yenilemede indirim yapıyorlar bir miktar. Önceki hastalıkların hiç biri sigorta kapsamına alınmıyor. Tüm bunlar bir araya gelince, sigortanın çok da büyük bir rahatlık olmadığını iyice kavrayıp , olayı hiç abartmadan sadece doğum teminatını kapsayacak şekilde minimum tutarda bir poliçe almaya karar verdim. Normalde insanların YKS'yi seçmesindeki en büyük nedenlerden biri de "Yapı Kredi Sigorta Bebeği" denen uygulama. Diğer firmalarda doğan bebek bir kaç hafta sonra kapsam altına alınırken, burada doğar doğmaz poliçeye ekleniyor ve doğuştan gelen hastalıklar da dahil ediliyor. Ancak sonra, bebeğin doğar doğmaz kapsama alınması için ayakta tedavinin dahil edilmesinin gerektiğini öğrendim. Çünkü bebek annenin poliçesinin aynısını alabiliyor. Dolayısı ile en basit poliçe tezimi daha da güçlendirmiş olup, bebeği doğduğunda sigorta ettirmekten de bu şekilde vazgeçtim.
Yaptırabilsek tabii ki çok iyi olurdu, Allak korusun her şey olabilir, ama ne yazık ki, riskleri öngörüp çözüm arama lüksünü sağlayacak kadar kazancımız yok. Şu anda bebek kararı vermiş olmamız bile yeterince cesaret istiyor, para durumumuz göz önüne alınırsa:)
Bunları düşününce, acaba hiç sigorta yaptırmasam mı diye bile aklımdan geçti. Ancak sonradan pişman olmama için yaptırdım gitti. Pekala SGK anlaşması olan bir özel hastanede de farkını ödeyip doğum yapabilirdim ama büyük bir ihtimalle sigorta yaptırmamış olsaydık, o parayı biriktirmemiz mümkün olmazdı.
Sonuç olarak ilk sene sadece doğum teminatını başlatmaya yarayacak,içinde hiç bir şeyin olmadığı bir poliçe satın aldım. Bu Aralık ayında yenilerken, içine 3500 TL doğum teminatından başka bir şey koydurmayacağım.
İş yerinden de 3000 TL teminatlı ve YKS'ya ait bir poliçem var. İkisini birlikte kullanınca fazla fazla yeteceğini düşünüyorum.
Şu anda, doğum teminatının başlaması için gerekli olan bir senelik bekleme süremizin bitmesine 2 ay kadar kaldı. Bir süreyi doldurmayı beklemeden, önümüzdeki ay çalışmalara başlayacağız kısmetse.

Hastane ve hazırlıklarla ilgili daha sonra yazacağım.

İLKE


14 Ekim 2012 Pazar

Güzel bir pazar günü

Yılbaşı gecesinden on ay sonra ilk kez tüm aile tekrar bizim evde toplantı bugün. Çok keyifli bir gün geçirdik.
Yarın Gülgün annemin yaş günü olması vesilesiyle ona küçük bir de sürpriz yapmış olduk :)

 Tüm aile bir arada :)
 Sürpriz yaş günü :)
Ellerimle yaptım

Çook yorgun olduğumuz için bu akşam erken yatacağız ki yarın haftaya biraz dinlenmiş başlayabilelim.
Hafta sonuyla ilgili diğer ayrıntıları - özellikle doktor ziyaretim- yarın yazacağım.

İLKE

12 Ekim 2012 Cuma

Bu hafta da böyle geçti

Az önce yayınladığım yazıyı aslında Pazartesi günü yazmıştım ama tatlımın fotoğrafını çekemeyince, taslaklarda kalmış :) Bu durumda arka arkaya iki yazı yayınlamış olacağım.

Salı akşamki hamburger gecemizden bir kare

Bu haftanın da nasıl geçtiğini hiç anlamadım. Pazartesi ve Salı hariç, hafta sonuna kadar her gün bir şeyler var planlı. Bütün hafta yemek bile pişirmedim doğru düzgün. Hatta Salı akşamı bir kaçamak yapıp kocama "Hamburger Gecesi" organize ettim:) Filmin karşısında afiyetle yedik.

 Geçen hafta gidemediğimiz için, Çarşamba akşamı babama gittik. Perşembe akşamı Yeliz'lerle beraber "Pandaların Hikayesi" adlı oyunu izlemeye gittik Oyun Atölyesi'ne.
Bugün aylar sonra eve temizlikçi aldık. Evde olmadığımız için annem gelip eşlik etti temizlikçiye. Hızını alamamış evde ne kadar perde, kilim, masa örtüsü varsa makineye atıp yıkamış sağolsun :) Su uyur, annelik güdüleri uyumaz :)

Hafta sonumuz da oldukça hareketli geçecek. Yarın sabah doktor randevum var, Pazar günü Çağrı'nın ailesi geleceği için, yarın yemek yapmakla geçecek, zira akşam Çağrı'nın iş arkadaşlarıyla fasıla gidiyoruz. Artık gece kaçta geliriz bilmem ama sabahında annemleri ağırlıyor olacağız :)

Pazar günü, kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği olmak üzere üç öğün hazırlıyor olacağım. Kahvaltı kolay, öğleden sonra, aynı zamanda ertesi gün kayınvalidemin yaşgünü olduğu için pasta börek tarzı çay saati hazırlayacağım ancak akşam yemeği menüsünü kafamda henüz oturtmuş değilim.

Aslında şu saatlerde mutfakta hazırlıklara ucundan başlamış olmam bile gerekiyordu. Zira yarın akşam fasıla gidene kadar, doktor, alışveriş, kuaför ve tüm yemekleri yapmak gibi küçük! işlerim var.
Misafir ağırladığımda onların yanında mutfağa kapanıp haldır haldır hazırlık yapmayı hiç sevmiyorum. Bu yüzden elimden geldiğinde ön hazırlıkları yapmış, mümkünse sadece pişirme kısmını sona bırakmış olmayı tercih ediyorum. Tüm gün kalacak misafir geldiğinde de bu hazırlıkları bir gün öncesinden yapmış olmak gerekiyor ki onlarla daha fazla vakit geçirebileyim. Sevgili kocam ailesinin geleceği sabahın gecesinde fasıl ayarlamamış olsaydı işim belki daha kolay olurdu :) Ama sorun değil. Misafir ağırlamayı seviyorum ve yarın  herşeyi çabucak halletmiş olacağım, kendime güveniyorum :)

Bu arada, uzun zamandır beklenen doktor randevusu geldi çattı. Yarın sabah 9:20'de randevum var Gazi Bey'le. Tüm testlerimi, sonuçlarımı topladım, hazırlıklarımı yaptım gidiyorum. Umarım iyi bir elektrik alırım. Gülşah, ulaşımı kolay bir hastane seçmenin öneminden bahsetti geçen gün ve ağırlaştığımda otobüse binmek istemeyeceğimi, muhtemelen Yeditepe'ye gitmek için çok taksi parası vermem gerekeceğini söyledi. Bu yüzden doktoru sevmez gibi olursam hemen soluğu daha yakın bir yerde alabilirim :) Zaten daha yolun çok başındayız, fikirler bir çok kere değişebilir. Yaşayıp göreceğiz.

Bugün biraz kısa kesmek durumundayım. Daha fazla uyuşukluk yapmadan mutfağa geçeyim artık :)

İLKE

Yazın son günü...

Pazartesi gününden beri, ekmek kadayıfımın resmini çekemediğim için, yazıyı yayınlayamamışım :)
Biraz geç oldu ama, buyrun...




Teyzem Didim'den Almanya'ya dönmeden önce bir iki gün geçirmek için dün İstanbul'a geldi. Dün annemin evinde birlikteydik. Bugün de hep beraber Küçüksu, Anadolu Hisarı, Kanlıca, Kuzguncuk gezdik. Şansımıza hava da çok güzeldi. Güzel bir gün oldu. Bu arada uzun zamandır adını duyduğum ama gitmeye fırsat bulamadığımız Sabancı Öğretmen Evi'ni de görmüş olduk. Muhteşem boğaz manzarasında, gayet uygun fiyatlarla bir şeyler yiyip içmek mümkün. Ayrıca restoran kısmı da var ki, bence deniz kıyısında hoş bir akşam yemeği için oldukça ekonomik bir seçenek.




Hem Cumartesi hem Pazar günlerini dışarıda geçirince, en sevdiğim Pazar günü aktivitelerim de sekteye uğramış oldu. Akşam yorgun argın döndükten sonra, yemek ve ütü işlerine giriştim.
Hayatımda ilk kez kara lahana sarması pişirdim ama pek iyi oldu mu emin değilim. Sanırım sarmadan önce lahanaları biraz daha fazla haşlamam gerekiyordu.

İşte burada :)


Ayrıca, kocişimi memnun etmek için bir de etimekten kaymaklı ekmek kadayıfı yaptım.

İşte o da burada :)

fotoğrafını çekemeden bitti...

Bu arada, ne zamandır almayı planladığımız perdeleri almak için, dün annemden dönerken Ikea'ya uğradık ama rafta iki paket kalmış olduğu için elimiz boş döndük :( Hafta içi tekrar gitmemiz gerekecek sanırım.

Perşembe, Cuma evden çalışıp, toplam 4 gün işe gitmediğim için, yarın işe gidecek olmak çok gözümde büyüyor. Ama kaçınılmaz gerçekle yüzleşmenin vakti geldi.

Eğer bir terslik olmazsa, önümüzdeki Cumartesi günü doktora gideceğim sonunda. Tüm eski test sonuçlarımı hazırladım, günün gelmesini bekliyorum: Umarım her şey yolunda gider ve önümüzdeki ay çalışmalara başlamamıza bir engel çıkmaz. Rahatsızlığım ortaya çıkıp, ilaç kullanmaya başladığımdan beri, bebek konusunda temkinli davranmaya çalışıyordum ama çok başarılı olamadım ne yazık ki. Kafamda farklı adet tarihlerine göre ovulasyon günlerimi hesaplayıp duruyorum. Hatta işi oldukça abartıp Çağrı'ya "Ailelerimize ne şekilde söylesek? Keşke yılbaşında yaptığımız gibi, onları bizim evde yemeğe toplayabilsek ve hep beraberken haber versek ne güzel olur! " tarzı şeyler söylemeye başladım ki, uzun süredir bu konulara yorumsuz kalmayı tercih eden kocam, "Aşkım bu kadar plan yapmasak olur mu? " şeklinde tepkisini göstermek zorunda kaldı:)
İtiraf etmek gerekirse, gebelik öncesiyle ilgili okuyabileceğim her şeyi okuduğum, hafta hafta gebelik yazılarını ve bloglardaki bebek bakım sorunlarına çözüm yazılarını da daha fazla okumakta bir anlam bulamadığım için ben de az biraz sıkılmış durumdayım. En iyisi karar vermiş olduğum gibi her şeyi akışına bırakmak sanırım. Zamanı gelince bunlara da sıra gelecek :)

İLKE




5 Ekim 2012 Cuma

Yine Cuma oldu...




Blog yazmaya başladığımdan beri en uzun aramı vermişim Pazartesi gününden beri :)
Yoğun bir hafta oldu sayılır, kafamı toplayıp yazacak zaman bulamadım.
Bu arada bu haftayla ilgili en büyük gelişme, sonunda yogaya başlamış olmam.
Bir baktım, yoga hocasıyla en son 7 ay önce yazışmışım :) Yine bir sürü soru sorup kadının vaktini aldıktan sonra "haftaya giderim artık" diye düşünürken, hocanın, "yarın akşam görüşürüz" demesiyle kendime geldim ve daha fazla beklemenin bir nedeni olmadığına karar vererek, Çarşamba akşamı vurdum kendimi Cihangir Yoga yollarına :)
"Kendimi harika hissettim, Çok rahatladım, Üçüncü gözüm açıldı" geyikleri yapmayacağım tabii (orada öyle söyleyen ve yeni başlamış kişiler vardı) Oldukça zorlandığımı söyleyebilirim. Geceleri uyumaya çalışırken bile aklımı Çağrı'nın nefesine takıp,kendi nefesimi kaçırabilen ben, hocanın verdiği nefes komutlarına uyabilmek şöyle dursun, nefes alamaz hale geldim akşamın sonunda. Umarım kısa bir süre sonra nefes, hareket dengesini sağlamayı başarabilirim.
Bu arada üşenmeyip haftada en az iki kere mutlaka gitmeliyim ki bir önce faydasını görmeye başlayayım.

****

Ay başında beklediğim reglim bir kaç gün gecikti ve oldukça sancılı geldi bu sefer. İki gündür evden çalışıyorum, işe gidemediğim için.
Evden çalışmak her zaman hayalini kurduğum şey olsa da, gerçek hayatta çok da pratik bir şey değil aslında.
Ne kadar yorucu olursa olsun evden çıkıp farklı bir ortama girmek insanın enerjisini yükseltiyor en başta.
Havan değişiyor, biraz insan görüyorsun, sohbet ediyorsun. En azından üstüne düzgün bir şeyler giymiş, saçını toplamış oluyorsun ki evdeyken durum baya kötü oluyor :)İşe konsantre olma açısından da ofis ortamının daha iyi olduğunu söylüyor çok kişi ama ben bunun sıkıntısını yaşamıyorum. Aksine evdeyken, işte olduğumdan daha konsantre olmuş bir şekilde çalışıyorum. Hatta iş yerindeki insanlara yanlış izlenim vermemek için yerimden bile pek kalkmıyorum diyebilirim.
Sabah sekizde bilgisayarı açıp, öğlen ara da vermediğimi düşünürsek iki saat kadar fazla çalışmış oluyorum otomatik olarak.
Bunların dışında, evinin rahatlığında, müziğini açmış, ayaklarını uzatmış bir şekilde çalışmak ve en güzeli bilgisayarı kapatır kapatmaz evde olmak paha biçilemez :)
Daha önce işten ayrılıp, yeni iş aradığım için evde oturduğum bir kaç haftalık zaman dilimlerinde de acı bir şekilde tecrübe etmiştim ki ev insanın enerjisini tüketiyor. Çalışırken evde daha fazla vakit geçirebilmenin, kendine vakit ayırabilmenin hayalini kuruyoruz ama evde olabildiğimiz zamanlarda işe yarar hiç bir şey yapacak enerjiyi bulamıyoruz kendimizde. İşe giden insanın kesinlikle daha çok işi daha hızlı bir şekilde yapabilme kabiliyeti oluyor. Evde oturmaya başlayınca insan anında körelmeye başlıyor, en küçük şeyler gözünde büyümeye başlıyor. Anneme çok gülerim, yapacağı bir tane işi tüm güne maleder ve örneğin bir şey teklif ettiğinizde, " Bugün yapamam bugün çıkıp faturaları yatıracağım" diye bir cevap verir :)
Halbuki çalışan bir insanın ajandasında bir gün için, iş harici en az 10 kalem yapılacak şey vardır.
Çocuğum olunca onu uzunca bir süre emzirebilmek ve yanında olabilmek için evden çalışıyor olabilmeyi çok isterdim ama bu olumsuzluklar da gözümü korkutmuyor değil.
Dün bütün gün evde tek başıma oturup çalıştım ve akşam tam bir çaçeron ev kadınına dönüşmüştüm :)
Bütün akşam Çağrı'ya "Bana yardım etmiyorsun, hiç bir şeyi görmüyorsun" diye bağırıp durdum.
Bu hallerim beni bile korkutuyor, o ne düşünüyordur kim bilir.

Görüşmek üzere...

İLKE

1 Ekim 2012 Pazartesi

Bir pazar da böyle geçti

ÖLÜM YASASINA HAYIR!

Bütün hafta gider miyiz gitmez miyiz diye düşünüp durduktan sonra, Pazar günü Taksim'de ve Türkiye'de bir çok şehirde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen "Ölüm Yasasına Hayır!" eylemine katıldık annem ve Çağrı'yla beraber.
Gitmeseydim kendimi gerçekten kötü hissedecektim.



Bu kadar kalabalık olacağını sanırım düzenleyen sivil toplum örgütleri bile düşünmüyordu. On binlerce kişi vardı dün Taksim'de, o saçma sapan hayvan koruma yasasına karşı çıkmak isteyen.
Artık bu ülkede olan hiç bir şeye şaşırmam desem de, böyle bir yasanın çıkabileceği düşüncesi insanın tüylerini diken diken ediyor.



Umarım işe yarar ve o iki yasa tasarısı geri çekilir. Bekleyip göreceğiz.

Ana habere de çıkmışız :) Videosu burada

EN SEVDİĞİM PAZAR AKTİVİTESİ: EV İŞLERİ!!!

Pazar günü böyle geçince, ev işleri de normal olarak yalan oldu :( Hafta içi zaten insanın canı hiç bir şeye dokunmak istemiyor. Cumartesi orada burada derken, geriye bir tek Pazar günü kalıyor çamaşır, temizlik, yemek, ütü işlerini halledecek. Büyük zaman kaybı! Temizlikçiyle sorun yaşayıp ilişkiyi kestikten sonra, paranın yetmemesini bahane ederek bir süre kendi kendimize idare edebileceğimiz yanılgısına düştük. Bir süre işler yolunda gitti ama sonra içinden çıkılmaz bir hale geldi beklenildiği gibi.
Evi süpürüp silmek bir derece de, iş ne yazık ki bunlarla bitmiyor. Aylar geçtikçe silinmeyen camlar, koltuklar, halılar göze batmaya başlıyor. Zaten hiç bir zaman ev işi seven bir insan olmadım, olanlara da çok şaşırmışımdır acaba başka yapacak bir şey mi bulamıyorlar diye. E tabii saygı göstermek lazım. Herkesin kendini deşarj etme yöntemi farklı. Benim yemek yapmayı çok sevmeme de anlam veremeyenler var ne de olsa. Hani anneler evi bir gün süpürmeseler, çok pis olduğunu iddia ederler ya. Ben hiç bir zaman o anne olmayacağım, bunu çok iyi biliyorum :) Değil iki gün, haftada bir kere süpürmeye vakit bulabildiğimiz evimiz bile, üşengeçlik aşkına bize gayet yaşanılabilir geliyor :) Mutfak ve banyoyu konunun dışında tutmak gerek tabii. Bu ikisinin pisine ben bile dayanamıyorum.
Uzun lafın kısası, aylardır tasarruf ettiğimizi yanımıza kar sayarak en kısa zamanda evimizi profesyonel ellere emanet etmenin vakti geldi de geçiyor bile :)

GENETİK MİRAS

Bir "Genetik Miras" lafıdır gidiyor. Ne kadar sağlıklı yaşamaya çalışırsak çalışalım, ebeveynlerimizin, büyük anne ve büyük babalarımızın ve hatta yüzlerini bile görmediğimiz daha da büyük anne ve büyük babalarımızın sahip oldukları hastalıklara aday olmamız haksızlık değil mi? Her ne kadar kendine iyi bakarak, doğal beslenerek, spor yaparak, vesvese ve stresten uzak durarak riskleri minimuma indirebileceğimiz söylense de, günümüz koşullarında bunu nasıl başarabileceğimiz de merak konusu.

Bu haftasonu yaptığım bir diğer aktivite de, haftaya Cumartesi gideceğim doktor randevuma hazırlık mahiyetinde, aile sağlık öyküsü çıkarmak oldu. Biraz pişman olmadım desem yalan olur. Hem Çağrı'nın hem de benim anne ve baba taraflarımızda olmak üzere, dört bir yandan şeker, kalp, yüksek tansiyonla çevrilmiş olmamız biraz ürkütücü. Bunların yanında Akdeniz anemisi, astım, damar tıkanıklığı gibi çeşitler de mevcut. Ne yazık ki günümüzde oldukça sık rastlanan hastalıklar olsalar da, kendimize daha fazla dikkat etmemiz gerçeğini değiştirmiyor.

Tüm bunlar bir senedir dilime pelesenk olmuş olan "Yogaya başlamam lazım" cümlesini tekrar anmama vesile oldu. Hem gevşemeyi öğrenebilmek, hem bilimum boyun, sırt, bel ağrılarıma çözüm bulabilmek hem de kendimi normal doğuma hazırlayabilmek için bir önce bu planı hayata geçirmem gerekiyor.

Bakalım genetik dezavantajlar, ataletimi yenmeme yardımcı olabilecek mi?

İLKE

Sayfalar