1 Ekim 2012 Pazartesi

Bir pazar da böyle geçti

ÖLÜM YASASINA HAYIR!

Bütün hafta gider miyiz gitmez miyiz diye düşünüp durduktan sonra, Pazar günü Taksim'de ve Türkiye'de bir çok şehirde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen "Ölüm Yasasına Hayır!" eylemine katıldık annem ve Çağrı'yla beraber.
Gitmeseydim kendimi gerçekten kötü hissedecektim.



Bu kadar kalabalık olacağını sanırım düzenleyen sivil toplum örgütleri bile düşünmüyordu. On binlerce kişi vardı dün Taksim'de, o saçma sapan hayvan koruma yasasına karşı çıkmak isteyen.
Artık bu ülkede olan hiç bir şeye şaşırmam desem de, böyle bir yasanın çıkabileceği düşüncesi insanın tüylerini diken diken ediyor.



Umarım işe yarar ve o iki yasa tasarısı geri çekilir. Bekleyip göreceğiz.

Ana habere de çıkmışız :) Videosu burada

EN SEVDİĞİM PAZAR AKTİVİTESİ: EV İŞLERİ!!!

Pazar günü böyle geçince, ev işleri de normal olarak yalan oldu :( Hafta içi zaten insanın canı hiç bir şeye dokunmak istemiyor. Cumartesi orada burada derken, geriye bir tek Pazar günü kalıyor çamaşır, temizlik, yemek, ütü işlerini halledecek. Büyük zaman kaybı! Temizlikçiyle sorun yaşayıp ilişkiyi kestikten sonra, paranın yetmemesini bahane ederek bir süre kendi kendimize idare edebileceğimiz yanılgısına düştük. Bir süre işler yolunda gitti ama sonra içinden çıkılmaz bir hale geldi beklenildiği gibi.
Evi süpürüp silmek bir derece de, iş ne yazık ki bunlarla bitmiyor. Aylar geçtikçe silinmeyen camlar, koltuklar, halılar göze batmaya başlıyor. Zaten hiç bir zaman ev işi seven bir insan olmadım, olanlara da çok şaşırmışımdır acaba başka yapacak bir şey mi bulamıyorlar diye. E tabii saygı göstermek lazım. Herkesin kendini deşarj etme yöntemi farklı. Benim yemek yapmayı çok sevmeme de anlam veremeyenler var ne de olsa. Hani anneler evi bir gün süpürmeseler, çok pis olduğunu iddia ederler ya. Ben hiç bir zaman o anne olmayacağım, bunu çok iyi biliyorum :) Değil iki gün, haftada bir kere süpürmeye vakit bulabildiğimiz evimiz bile, üşengeçlik aşkına bize gayet yaşanılabilir geliyor :) Mutfak ve banyoyu konunun dışında tutmak gerek tabii. Bu ikisinin pisine ben bile dayanamıyorum.
Uzun lafın kısası, aylardır tasarruf ettiğimizi yanımıza kar sayarak en kısa zamanda evimizi profesyonel ellere emanet etmenin vakti geldi de geçiyor bile :)

GENETİK MİRAS

Bir "Genetik Miras" lafıdır gidiyor. Ne kadar sağlıklı yaşamaya çalışırsak çalışalım, ebeveynlerimizin, büyük anne ve büyük babalarımızın ve hatta yüzlerini bile görmediğimiz daha da büyük anne ve büyük babalarımızın sahip oldukları hastalıklara aday olmamız haksızlık değil mi? Her ne kadar kendine iyi bakarak, doğal beslenerek, spor yaparak, vesvese ve stresten uzak durarak riskleri minimuma indirebileceğimiz söylense de, günümüz koşullarında bunu nasıl başarabileceğimiz de merak konusu.

Bu haftasonu yaptığım bir diğer aktivite de, haftaya Cumartesi gideceğim doktor randevuma hazırlık mahiyetinde, aile sağlık öyküsü çıkarmak oldu. Biraz pişman olmadım desem yalan olur. Hem Çağrı'nın hem de benim anne ve baba taraflarımızda olmak üzere, dört bir yandan şeker, kalp, yüksek tansiyonla çevrilmiş olmamız biraz ürkütücü. Bunların yanında Akdeniz anemisi, astım, damar tıkanıklığı gibi çeşitler de mevcut. Ne yazık ki günümüzde oldukça sık rastlanan hastalıklar olsalar da, kendimize daha fazla dikkat etmemiz gerçeğini değiştirmiyor.

Tüm bunlar bir senedir dilime pelesenk olmuş olan "Yogaya başlamam lazım" cümlesini tekrar anmama vesile oldu. Hem gevşemeyi öğrenebilmek, hem bilimum boyun, sırt, bel ağrılarıma çözüm bulabilmek hem de kendimi normal doğuma hazırlayabilmek için bir önce bu planı hayata geçirmem gerekiyor.

Bakalım genetik dezavantajlar, ataletimi yenmeme yardımcı olabilecek mi?

İLKE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfalar